Kişisel Web Sitesi

EMRİN LEZZETİ

Padişah, bir gün divana gitti. Bütün memleket büyüklerini divanda toplanmış buldu. O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek. Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.

Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin malını iyiliğini dileyen biriyim ben. Değer biçilmez böyle bir mücevherin zayi olmasını nasıl reva görebilir? Padişah vezirin sözünü takdir etti, ona bir elbise ihsan etti. O cömert ve er padişah inciyi ondan aldı. O cömert padişah, vezire giydiği elbiselerden başka daha nice ağır elbiseler verdi. Onları bir müddet söze tuttu.

Sonra mücevheri perdecinin eline verdi, bir isteklisi olsa dedi ne değer acaba?
Perdeci, bu mücevher dedi, ülkenin yarısı değerinde. Allah ülkeyi tehlikelerden korusun. Padişah kır bu mücevheri dedi. Perdeci, ey kılıcı güneş gibi parlayan padişahım, bunu kırıp ufalamak pek yazıktır, pek yazık. Değeri şöyle dursun şu parlaklığa bak. Gündüzün nuru bile ona uymada. Bunu kırmaya nasıl elim varır? Nasıl olur da padişahın hazinesine düşman olurum dedi.

Padişah ona elbise verdi, gelirini arttırdı. Onun aklını övmeye başladı. Bir müddet sonra mücevheri bir beyin eline verdi. Onu da bir sınadı. O da öyle söyledi, bütün beyler de. Her birine ağır elbiseler ihsan etti. Elbiselerini arttırdı o aşağılık kişileri yoldan çıkardı kuyuya attı. Elli, altmış bey, hepsi de veziri taklit ederek böyle söylediler.

Ey Eyaz, söylemiyorsun, bu parlaklıkta, bu güzellikte olan bir mücevherin değeri nedir? Eyaz, söyleyebileceğimden de fazla deyince Padişah, peki dedi, hadi öyleyse hemen onu kır, hurdahaş et.

Eyaz’ın yenlerinde taş vardı. Derhal onları çıkarıp mücevheri kırdı, un ufak etti. Belki o delikanlı bu işi rüyada görmüştü de yenine, koltuğuna iki taş gizlemişti. Yusuf gibi hani. O da işinin sonunun nereye varacağını kuyu dibinde görmüştü. Eyaz da o değerli mücevheri kırınca beylerden yüzlerce feryat ve figan koptu. Bu ne korkusuzluk Allah hakkı için bu nurlu mücevheri kıran kâfirdir dediler. O topluluğun hepsi de körlüklerinden padişahın inci gibi olan buyruğunu kırmıştı. Mücevherin değeri ile sevginin sonucu gönüllerinde gizli kalmıştı.

Eyaz dedi ki: Ey ünlü ulular, Padişahın buyruğumu daha ileri, mücevher mi? Sizce Allah hakkı için söyleyin, Padişahın emri mi daha üstün, yoksa bu güzelim mücevher mi? Ey mücevhere bakan, Padişaha aldırış etmeyen beyler, ben gözümü padişahtan ayırmam. Müşrik gibi taşa yüz tutmam. Boyalı taşı seçip Padişahın buyruğunu geri bırakan canda hiçbir cevher, hiçbir değer yoktur. Gül renkli oyuncağı ardına at. Onlara renk vereni aklına getir ve şaş. Dereye gir testiyi taşa çal.

Bu sözler üzerine o yüce erler, bu hatalarına özür olmak üzere başlarını önlerine eğdiler. O anda her birinin gönüllerinden belki iki yüz kere ah çıktı, bir duman gibi ta göğe kadar ulaştı.

Padişah, ihtiyar cellâda emir verdi: Bu çerçöpü benim yüce tapumdan uzaklaştır. Bu aşağılık adamlar, bu yüce makama layık değiller. Bir taş için benim buyruğumu ret ettiler. Buyruğum, bu çeşit fesatçılarca bir boyalı taş için hor hakir oldu.

Bunun üzerine merhametli Eyaz sıçradı, o ulu Padişahın tahtına doğru koştu. Secde edip boğazını tutarak, padişahım dedi, senin gibi yüce bir padişahın sultanlığına gökyüzü bile hayran olmuştur. Cömertler cömertliğe senden ereler. Ey kerem sahibi, âlemdeki kerem ve ihsanlar, senin bağışlamana karşı mahvolur gider. Ey lütuf sahibi, kırmızı gül, seni görünce utancından gömleğini yırtar. Yarlıgama senin yarlıgamanla doymuş, tilkiler, senin affınla aslanlara üstün olmuştur.

Senin buyruğuna karşı korkusuzca harekette bulunan, affından başka nereye dayansın? Bu suçluların gafletleri, küstahlıkları, ey af madeni padişah, senin affının çokluğundan meydana geldi. Gaflet daima küstahlıktan meydana gelir.

Bir Cevap Yazın