Kişisel Web Sitesi

DUMLUPINAR DENİZALTISI ÇARPIŞTI-ÖLÜMÜ HİSSETMEK

339c

31 Ağustos 1976, 15:00 Denizaltı Filo İskelesi-GÖLCÜK

Bir dizi tatbikattan yeni dönmüş olan T.C.G. Dumlupınar Denizaltı Gemisi, Yeni bir tatbikata katılmak üzere Gölcük limanından ayrıldı. En kıdemli komutan olduğundan dolayı da T.C.G. Muratreis ve T.C.G. Hızırreis’in önünde onlara konvoy başılık yapıyordu.

Hava hafif esintili, açık ve görüş iyiydi. Personelde ramazan ayı olmasından dolayı  manevi bir hava hakimdi ve çoğu oruçlarını tutuyordu. Öğleden sonra başlayan yolculuk genel anlamıyla sakin geçiyordu.

01 Eylül 1976, 04:00 Çanakkale Boğazına 2 saatlik bir mesafe var.

24:00-04:00 vardiyasını bitirerek dinlenmek üzere yatağıma girdiğimde 1 saat sonra yaşanacak o müthiş, tarifi imkansız olayları önceden hayal etmek herhalde olanaksız hatta fantezi sınırlarını çok zorlayan bir fenomen olurdu.

Denizaltı gemisini bilmeyenler için kısa bir tarif yapmak gerekirse; yatık durumda bir dolmakalemin 8 adet birbirinden izole edilebilen bölümden oluştuğunu, Astsubay yaşam mahallinin ise tam ortada bulunduğunu, 9. bölmenin de bir önceki bölmenin üzerinde olan Kule dairesi ( Komuta Merkezi) olduğunu söylersek kabaca bir fikir vermiş oluruz.

04:50 Çanakkale Boğazı girişi, Zincirbozan mevkii.

Vardiya teslim edip yatalı çok kısa bir süre olması ve 22 yaşın verdiği, uykusuz  ve yorgunluktan sonra yumuşak,tertemiz yatağa 8 saat dinlenme psikolojisiyle girmek büyük bir rahatlık duygusu verir. 50 dakika sonra henüz derin uyku moduna giremeden müsademe (çarpışma) alarmlarının çalması ile uyanıp bunun gerçek mi, eğitim mi? olduğunu değerlendirmem herhalde saliseler mertebesinde olmuştur. Bu kadar kısa süre de açılan şuurum, gerçek olduğunu, eğitim olamayacağını bildirince uyku sersemliğinin de verdiği büyük şokla beraber, iç koridorun en sonunda bulunan üçlü ranzanın en altındaki yatağımdan fırladım ve aynı anda korkunç bir gürültüyle gemi sarsıldı. Büyük darbe benim bulunduğum koridorun paralelinde ve tam karşısında, sancak taraf yatakhane ile salon geçiş kapısının yanından oldu. İlk darbe ve sarsıntı hafifleyince bu şartlar içerisinde yapılacak  en doğru kararın sızmazlık tedbirlerini alarak bir sonraki bölüme geçmek olduğuna kara verdik. İçeriye süratle su dolmaya başlayınca içeride kalanlarla beraber daha hızlı hareket etmek durumundaydık fakat bir sonraki bölmeye geçebilecek iken öndeki ağabeyimizin durumun vahametinden basireti bağlandı;ellerini iki yana açıp korku ve panikle feryat ederek önümüzü kapattı. Onun arkasında başka bir ağabeyimiz ve onun arkasında da ben vardım. Yolumuz kapanmasaydı ben dahil birkaç arkadaşımız da kuru olan diğer bölmeye geçebilecekken maalesef geçemedik. Baş Dizel dairesi kaportası son geçen tarafından kapatıldı ve kilitlendi. Biz geçemeyenler ise yatakhanede bölümünde kaldık ve gittikçe yükselen soğuk su ile beraber bizden önce 1953 senesinin 4 Nisan günü aynı bölgede batan adaşımız Dumlupınar Denizaltı Gemisi ile aynı kaderi paylaşacağımızı ve gemimizin batarak hepimizin öleceğini endişe ve korku içerinde kelime-i şahadet getirerek beklemeye başladık.

20140403_145637 20140403_145655

T.C.G. ULUÇALİREİS DENİZALTI GEMİSİ K. BATARYA DAİRESİ (ASTSUBAY SALONU)

22 yıllık yaşantım, bir film şeridi gibi süratle gözlerimin önünden geçiyor ve bu arada da sular gittikçe yükseliyordu. Ayaklarımıza, belimize, göğsümüze doğru yükseliyor, endişe ve korkudan suyun soğukluğunu bile hissedemiyordum.”Ölümüm; kolay mı zor mu olacak düşüncesi ile soğuk terler döküyordum. 22 Yaşında da ölünür mü, Allah’ım, keşke evlenseydim de çocuklarım olsaydı, arkamdan bir fatiha okur, beni anarlardı. Annem, babam, kardeşlerim ve beni sevenler ne kadar üzülecekler.” Arkadaşlarımın bir kısmı şok geçirip şuursuzca bağırıyor, feryat ediyor,diğer bir kısmı da dua edip şehadet getiriyordu. Zaman, bitmek tükenmek bilmeyen bir hızla geçiyordu. Biraz önce yataklarımızda mışıl mışıl uyuyan bizler, şimdi ne haldeyiz ve çok kısa bir zaman sonra da sular iyice yükselecek, bizi de içine alarak yaşamımıza son verecek, ne hazin, ne kötü bir son. Hepimiz yatakhane bölümünün en üst noktasının bir yerine tutunarak kaçınılmaz akıbetimizi bekliyoruz ve sular boğazımıza kadar geliyor. Kafalarımız en üst noktada artık kımıldayacak bir yerimiz yok ve çalkantıyla beraber sular alt dudağımıza çarpıp duruyor, enerji kesik olduğundan etraf zifiri karanlık, hiçbir şey görülmüyor. Birbirimizi seslerimizden veya el yordamıyla teşhis edebiliyoruz. Allah Allah sular daha fazla yükselmiyor, alt çenemizin hizasına gelip ve duruyor. Ne oluyor derken gemi yavaş yavaş çarpılan tarafa sancak tarafına doğru yatmaya başlıyor, biz de iskele tarafa geçiyoruz ki orada su seviyesi göğsümüzün hizasına geliyor biraz rahatlıyoruz.

T.C.G. ULUÇALIREİS 0380                  T.C.G. ULUÇALIREİS 0375

ASTSUBAY YATAKHANESİ

Bu arada devrede ki konuşmalardan geminin batmadığını ve hala suyun üzerinde olduğunu anlıyoruz. Biraz olsun moralimiz yükseliyor ve daire telefonundan yatakhanede 13 kişi olduğumuzu ve mahsur kaldığımızı bildiriyoruz. O sırada geminin hafiflemesi için motorin sarnıçları boşaltılıyor. 200 ton motorin geminin yarasından içeriye girmeye başlıyor tam kurtulma ümidimiz belirmişken bu defa da motorin ve onun buharından zehirlenme veya yatakhanemizin altında bulunan 126 adet insan boyundan büyük akülerin deniz suyu ile temas etmesiyle oluşacak klorin gazından zehirlenme olasılığı bizleri endişelendirmeye başlıyor.

İçeride mahsur kalıp serin kanlı düşünebilen birkaç arkadaş, yatakhaneden salona geçmemiz ve oradan da güverteye açılan kaportadan geminin üzerine çıkıp kurtulabileceğimizi bunun için hepimizin sakin olup öncelikle 45 derece sancak tarafına yatmış, içi su ve motorin dolu karanlık bir bölmeden yani yatakhaneden salon tarafına el yordamıyla geçmemiz gerekiyordu. Fazla zamanımız yok ve kurtulmak istiyorsak sakin olmalı, birbirimize yardım etmeliydik. Fikir hepimiz tarafından benimseniyor ve ön bölmeye (Astsubay salonu) bu güç şartlar altında geçmeye başlıyoruz.

Öbür tarafa geçenlerden artık ses gelmiyor çünkü ara bölme kapısı tamamen suyun içerisinde. Diğer bölüme geçmek için iskele taraftaki koridorun sonuna kadar gelip üst yataktan geçerek ara kapının olduğu noktanın üstüne gelmeli, ayaklar yardımıyla kapıyı tespit edip dalarak diğer tarafa geçmek gerekiyor. Bulunulan fiziki şartlar ve psikolojik durumlar düşünüldüğünde çok zor bir durumla karşı karşıya olduğumuz  fakat başka çaremizin de olmadığının bilinciyle tek tek diğer tarafa geçiş işlemleri başlıyor. Zorlu uğraşlardan sonra içeride 2 kişi kalmıştık. O da diğer tarafa geçince yalnız kaldım. Bu kötü şartlara bir de yatakların, yastıkların ve battaniyelerin sudan dolayı şişerek barikat oluşturması işimi çok zorlaştırdı. Yalnız kalmanın verdiği endişede eklenince iki denemede de başarısız oldum. Nefesim tükenmek üzereyken zorla suyun üzerine çıkarak nefes alabildim. Böyle olmayacaktı, sakin olmalıydım. Önce şişerek suyun üzerinde bulunan tüm yatak malzemelerini insan üstü bir güçle aksi istikamete doğru bir kolumla ittim, iyice temizlendiğini hissederek ayaklarımla ara kaportayı aradım, tahmini olarak yerini teşhis ederek daldım ve diğer tarafa geçtim fakat suyun üzerine çıkamıyordum, çabalıyor, çırpınıyordum ama birisi sırtımdan kuvvetle tutmuş beni aşağıya bastırıyor ve kıpırdatmıyordu, muhtemelen yemek masasının altına girmiş bir türlü çıkamıyordum. Nefesim tükenmek üzere ve neredeyse kendimden geçmek üzereyken atletimin askısından bir el kavrayarak beni yukarıya çekti. Derin bir nefes alarak biraz olsun kendime geldim.

– Tutun buraya, sakin ol. 8 kişi kurtuldu, yukarıya çıktılar, 5 kişi kaldık. Bizi de kurtaracaklar. Üst kaportayı kapattılar, birazdan açacaklar. Korkma. Diyerek durumu kısaca özetleyen Erhan ARI ağabeyim (Mekanı cennet olsun 1999 Gölcük depreminde hayatını kaybetti) beni yatıştırdı, moralimi yükseltti.

Kısa bir süre sonra açılan ve üst kaportadan tutulan ışığın yansımasını gördük. Erhan ağabey kumandayı ele alarak tek tek  hepimizin çıkmasını sağladı. En son ikimiz kaldık;

– Bak ışığı görüyorsun, kaportanın alt girişi orada, dal ve kendini yukarıya fırlat.

06:15  Sancak tarafına 45 derece yatmış DUMLUPINAR’IN güvertesi

Derin nefes aldım, daldım, kaportanın içerisine girerek kendimi yukarıya fırlattım. Belime kadar yukarıya fırlamıştım, 3-4 arkadaş gelenleri karşılamak için bekliyorlardı. Arkadaşlarım Gürkan BÜYÜKÖRMECİ ve Şener SONGÜL ki içeride bizimle birlikteydi (Onun da mekanı cennet olsun, seneler sonra kalp krizinden dolayı hayatını kaybetti) beni kucaklayarak yan tarafa aldılar.

– Başka kimse kaldı mı? Sorusuna cevap veremeden Erhan ağabey

Tamam, başka kimse kalmadı. Diyerek o da çıktı.

Mahsur kalan 13 kişinin tamamı, kurtuldu. Ben dahil yaralı olan 5 kişi Hızırreis Denizaltı gemisine götürülerek tedavilerimiz yapıldı. Başımda ve sırtımda kesikler vardı. Herhalde geminin içerisindeyken yaptığım kurtulma çabaları esnasında oluşmuştu fakat hiçbir acı hissetmiyordum çünkü bir dizi mucize türü olaydan sonra kurtulmuş ve yaşıyordum. Benim için bundan daha büyük bir mutluluk olamazdı.

Şimdi, 3 çocuk, 1 torun sahibi çok güzel ailesi olan bir kişiyim. Bana bu güzellikleri yaşatan Allah’ıma ne kadar şükretsem azdır.

Niyazi KAPTAN

Em. Dz. Astsb. Kd. Bş.Çvş.

TÜRK DENİZALTICILIK TARİHİ

KADERLERİ AYNI, ÜÇ ADAŞ DENİZALTI

Birinci Dumlupınar : 1931 Yılında; Karadeniz’deki bir tatbikattan dönerken dümen arızalanmasından dolayı Haydarpaşa önlerinde bir gaz tankeriyle çarpışarak karaya oturdu. Can kaybı olmadı.
İkinci Dumlupınar    : 4 Nisan 1953, gece 02:15 sularında Çanakkale Boğazı’nın Nara Burnu açıklarında Naboland adlı İsveç şilebiyle çarpışarak battı. 81 denizci şehit oldu.
Üçüncü Dumlupınar : 1972 yılında göreve başlayan U.S.A. yapımı S-339 denizaltısına da diğer iki denizaltı gibi Dumlupınar adı verildi. Hizmete başladıktan 4 yıl sonra, 1 Eylül 1976’da Çanakkale Boğazı girişinin Zincirbozan mevkii önlerinde, Sovyet bandıralı Sızik Vavilov gemisiyle çarpıştı.Karaya oturan denizaltında can kaybı yaşanmadı ama havuzda bakım onarımı yapılırken çıkan yangında denizaltı ağır hasar alarak onarımı gecikmeli olarak bitirildi. 1983 yılına kadar görevine devam etti ve bu tarihte hizmetten ayrıldı.

Dumlupınar adlı adaş denizaltılarının yaşadıklarından sonra Türk Deniz Kuvvetleri bir daha hiçbir denizaltısına Dumlupınar adını koymadı.

image005

image003

image007

 

1170762_714499998566281_1673189148_n[1]1186249_714491928567088_1256905982_n[1]1176255_714503831899231_262850389_n[1]21544_1177266955285_1336454463_30438743_3353129_n1004703_714500651899549_1897000272_n[1]1186881_714490215233926_1111832439_n[1]1235955_714501641899450_211762234_n[1]ŞNORKEL SEYRİ

8 thoughts on “DUMLUPINAR DENİZALTISI ÇARPIŞTI-ÖLÜMÜ HİSSETMEK

  • Bekir Yetginbal dedi ki:

    Muhterem Niyazi bey abim

    Sitenizin nihayet aktif hale gelmesi beni çok sevindirdi. Rabbim yar ve yardımcınız olsun. İnşallah bu güzel site, Allah’ın izni ve sizinde vesile olmanızla çok güzel şeylere imza atacak.
    Rabbim vücudunuza sağlık, kaleminize de güç ve kuvvet versin. Amin

  • Abdullah Ektik dedi ki:

    Kader arkadaşıma sevgıler ve selamlar.

  • Bekir Sıtkı ÇAM dedi ki:

    Niyazi Kardeşim. İnternet siten hayırlı olsun. Ölümü Hissetmek başlıklı TCG DUMLUPINAR’ın kazasını, Kıç Batarya Dairesinde geçen anlarınızı ve kurtulmanızı akıcı bir şekilde anlatmışsın. Allah bir daha böyle kazaları kimsenin başına göstermesin. Keşek bu yazını “Askerlik Yan Gelip Yatma yeri Değildir.” diyenlerde okusalar..

  • Kamuran Altay dedi ki:

    Niyazi Ağabey,

    Yazınızı bir solukta okudum. Ayrıntıları üzerinden yıllar geçmesine rağmen çok net hatırlamanız ve anlatımınız etkileyiciydi. Anılarınınızın devamını sabırsızlıkla bekliyoruz aynı zamanda geminizi görmeyi de:)

  • FİKRİYE ÖZTÜRK dedi ki:

    Sevgili eniştecim,

    Bu anınınızı bana anlatma zahmetinde bulunmuştunuz ve ben çok etkilenmiştim. Keşke bu anı kalıcı olsa, herkes öğrense diye hayıflanmıştım. Paylaşmanıza çok sevindim. Tam bir film senaryosu ama ne yazık ki gerçek. Tabii ki böyle bir tecrübeyi hiç birinizin yaşamamasını dilerdim.Size o güzel aileniz ile beraber sağlıklı, huzurlu, mutlu uzun yıllar dilerim.

  • SEVGİLİ KARDEŞİM NİYAZİ ; SELAMLAR BEN HEMEN ARKANIZDAKİ TCG.MURAT REİS (S-336) DENİZALTI GEMİSİNDE RADAR BAŞINDA NÖBETTEYDİM. VAHİM KAZAYI BANA TEKRAR YAŞATTIN.ALLAH DENİZALTI FİLOMUZA BÖYLE KAZALAR BİR DAHA GÖSTERMESİN.BÜYÜK KOMUTAN ERKAL KAPTANIMIZDA HIZIRREİS KOMUTANI İDİ.VE HEMEN ARKANIZDA İDİ SİZİ İLK YEDEKLEYİP ZİNCİRBOZAN BANKLARINA DOĞRU O ÇEKMİŞTİ.YAŞIYORSA ALLAH UZUN VE SAĞLIKLI ÖMÜRLER VERSİN.RAHMETLİ OLDU İSE IŞIKLAR İÇİNDE UYUSUN.KOMUTANIMA SAYGI VE HÜRMETLERİMLE.SANA DA İYİ Kİ DOĞDUN DİYORUM.SAĞLIKLI NİCE YILLAR DİLERİM.

  • Levent SAYILGAN dedi ki:

    Sevgili ağabeyim, ne söyleyeceğimi bilemiyorum, sizi dinledikçe denizaltı gemilerinde görev yaptığım günler film şeridi gibi geçti, hele siz vahim kazanızı anlatırken sanki sizinle oradaymışım gibi kazayı yaşadım.. Tabi ki sizin o an hissettiklerinizi hissetmem mümkün değil, ancak denizaltıcılığın ne kadar meşakkatli, özverili, tabiri caiz değil ama kelle koltukta gezilen bir meslek olduğunu gerçeğini gözler önüne sermektedir. Denizaltı Filosu Komutanlığı bağlısı denizaltı gemilerinde görev yaptığım süre içinde, sizin gibi değerli ağabeylerimizin öğretileri ile görev sıramızı tamamlayarak emanetlerinizi bizden sonraki genç kardeşlerimize sağ sağlim teslim etmeyi Rabbim nasip etti.. Şehadete ermiş şehitlerimiz öncelikli olmak üzere, denizaltı gemilerinde görev yapmış ve hakkın rahmetine kavuşmuş tüm büyüklerimizin ruhları şad olsun, yaşayan ağabeylerime de sağlıklı uzun ömür dilerim. Yüce rabbim halen denizaltı gemilerinde görev yapmakta olan kardeşlerimizi kazalardan korusun ailelerine bağışlasın. Doğum gününüz kutlu olsun sağlıklı uzun bir ömür diler ellerinizden öperim.. Küçük Kirli 🙂 🙂

FİKRİYE ÖZTÜRK için bir cevap yazınCevabı iptal et