Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the gotmls domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/niyazikaptan.com.tr/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
Şubat | 2013 | Niyazi KAPTAN | Page 50

Kişisel Web Sitesi

Şubat, 2013

DEVE, ÖKÜZ VE KOÇUN ARKADAŞLIĞI

Bir deve, bir öküz ve bir koç, yolda giderlerken bir bağ ot buldular. Koç dedi ki: Bunu paylaşırsak hiç birimiz doymayız. Fakat kimin ömrü daha çoksa bu otu o yesin. (Çünkü yaşlılara hürmet Mustafa’nın sünnetlerindendir.) Aşağılık kişilerin hükmettiği bu devirde ise halk, yaşlıları iki yerde öne geçirirler. Ya ateş gibi sıcak yemeğe buyur derler yahut […]

ÜÇ YOLCU

Bir Yahudi, bir Müslüman, bir de Hıristiyan yolda arkadaş oldular. Baykuş, karga ve doğan, bir kafese düşebilir. Hapiste bir temiz kişiyle bir beynamaz arkadaş olabilir. Bu üç yoldaş bir konağa vardılar. Orada bir devletli, kendilerine helva hediye etti. Bir ihsan sahibi, “Ben yakınım” sofrasından her üç garibe de helva götürdü. Allah’tan sevap ümidi ile sıcak […]

DEFİNE ARAYAN YOKSUL

Bir gece rüyasında gördü. Ne rüyası, rüya nerede? Doğru özlü sofi, uyumadan rüya görür. Hatif ona dedi ki: Ey birçok yorgunluklar görmüş er, kâğıtçılarda bir kâğıt ara. Komşun olan kâğıtçıda gizlidir o. Kâğıtlarını ele al. Onların arasında şu şekilde, şu renkte bir kâğıt var. Onu gizle bir yerde oku. Oğul, onu kâğıtçıdan çaldın mı kalabalıktan, […]

HASAN-I HARKANİYE AİT HİKÂYE

Bir derviş, Ebül-Huseyn-i Harkan’ın şöhretini duyup Talkan şehrinden yola çıkmıştı. Dağlar aştı, uzun ovalar geçti, şeyhi görmek için özü doğru olarak, Allah’a yalvarıp yakararak bunca yol aldı. Yolda gördüğü cefalar, çektiği eziyetler, anlatılmaya değer. O genç, yolu bitirip maksadına ulaştı. O padişahın evini sordu. Öğrenip kapısına geldi, yüzlerce saygıyla kapı halkasını vurdu. Şeyhin karısı, kapıdan […]

DEFİNE YIKIK YERDEDİR

Gazi padişah Mahmut, Hint savaşında o ulu ve temiz kişi bir köle elde etti. Onu halife yaptı tahta oturttu.  Ona ordu verdi, kendisine oğul edindi.  O çocuk, o güzelim tahtın üstünde o büyük padişahın yanı başında otururdu. Daima yanar yakılır, ağlar dururdu. Padişah dedi ki ey bahtı kutlu! Neden ağlıyorsun? Devletin mi bozuldu? Padişahlardan üstünsün, […]

HİLEKÂR TERZİ

Ağzından şekerler saçan hikâyeci, geceleri terzilerin hainliklerini anlatır, onların halkı nasıl soyup soğana çevirdiklerine dair geçmiş zamanlardaki hikâyeleri anlatır dururdu. Kumaş keserlerken kumaşın bir parçasını nasıl çaldıklarını da şuna buna söyler di. Hikâyecinin biri de geceleyin yine terzi masalı okumaya koyulmuştu. Halk başına toplanmıştı. Dinleyici bolluğundan bütün cüzleri hikâye olmuştu adeta. Birisinin sözü güzelse dinleyicidendir. […]

AYIPLARI ÖRTEN HEKİM

Birisi hastalandı. Hekimi gidip dedi ki: Nabzımı ele al da içimdeki derdi anla. Çünkü nabızdaki damar kalbe ulaşır. Kalp görünmez kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, çünkü nabızla ilişiği vardır. Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi hiç yoktu. Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin. Hatırına ne gelirse […]

HAZRETİ BİLAL AŞKI

Efendisi, Bilal’ı terbiye etmek için diken dalı ile dövmekte o da dikenlere canını feda etmekteydi. Efendisi neden Ahmed’i anmaktasın diyordu… Sen, kötü bir kulsun, benim dinimi inkâr ediyorsun. Efendisi onu güneş altında dövmekte, o da “Ahad” diye övünmekteydi. Derken Sıddıyk, o taraftan geçti, onun “Ahad” demesini duydu. Gözü doldu gönlü incindi, o “Ahad” sözünden bir […]

EYAZ’IN AKLI

Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki: Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer? Padişah otuz beyle avlanmak üzere dağlara ovalara çıktı. Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? Dedi. Bey gitti, sorup geldi, dedi ki: […]

EMRİN LEZZETİ

Padişah, bir gün divana gitti. Bütün memleket büyüklerini divanda toplanmış buldu. O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek. Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi. Padişah, kır bu mücevheri deyince dedi ki: Nasıl kırabilirim? Senin hazinenin malını iyiliğini dileyen biriyim ben. Değer biçilmez […]

Previous Posts Next posts