Kişisel Web Sitesi

MUSA (A.S.) VE HAYVANLARIN DİLLERİ

Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “ Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum. Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım çünkü âdemoğullarının bütün sözleri, suya ekmeğe şana şerefe ait. Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!”

Musa “ Hadi efendim, hadi vazgeç bu hevesten bunun önünde sonunda pek çok tehlikesi var. İbret almayı, uyanmayı Allah’tan dile, kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!” dedi. Adam, Musa men ettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şeyden men edildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!

Dedi ki. “ Ya Musa, nurun parlayınca her şey kadrini, kıymetini, senin sayende buldu.

Beni bu muradımdan mahrum etmek lütfuna düşmez ey cömert er! Bu zamanda tanının vekili sensin. Muradımı vermezsen beni üzersin.”  Musa “ Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor? Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek” dedi.

Allah dedi ki. “ Ya Musa, öğret çünkü biz keremimizden hiçbir duayı asla reddetmeyiz.

Musa dedi ki: “ Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.
Kudret, herkesin harcı değil.”

Allah Musa’ya “ Ya Musa, sen onun dileğini ver de eline aç, dileğini yapsın!” dedi.

Musa, tekrar ona şefkatle öğüt vererek “ İstediğin seni mahcup eder, yüzünü sarartır.

Gel bu sevdadan vazgeç, Allah’tan kork. Şeytan seni aldatmış, o sana ders vermiş!” dedi.

Adam “ Bari hiç olmazsa kapı dibinde yatıp duran ev bekçiliği eden köpekle, kümes hayvanlarının dillerini öğret” dedi. Musa dedi ki. “Hadi peki bu ikisinin dillerini anlayacaksın, yürü git!”

Adam, sabah vakti, bakalım sahiden dillerini öğrendim mi anlayacak mıyım ki? Diye kapısının eşiğinde beklemekteydi. Hizmetçi kadın sofra örtüsü silkelerken bir lokmacık bayat ekmek de düştü. Ekmek parçasını horoz, hemencecik kapıverdi. Köpek dedi ki. Sen bize zulmettin. Buğday tanesi de yiyebilirsin. Hâlbuki ben yiyemem ki yerimde, yurdumda bundan acizim ben. Sen buğday da yiyebilirsin, arpa da, darı, mısır gibi başka şeyler de. Hâlbuki ben bunları yiyemem. Böyle olduğu halde bizim kısmetimiz olan şu bir parçacık ekmeği bile kapıyorsun!

Bu sözü duyan horoz, “ Merak etme, Allah sana buna karşılık başka şeyler verir. Bu ev sahibinin atı sakatlanacak, yarın sabah adamakıllı doyacaksın, kederlenme. Atın ölümü, köpeklere bir bayram olacak çalışıp çabalamadan bir hayli rızk dökülüp kalacak” dedi. Adam, bu sözü duyunca derhal atı sattı. Horozun dediği çıkmadı, köpeğe karşı mahcup vaziyette kaldı.

Ertesi günü yine horoz, ekmeği kapınca köpek ağzını açtı, dedi ki. “ A düzenbaz horoz bu yalan niceye birebir? Niceye bir bu zulüm karlık, bu yalancılık, bu kara yüreklilik?

Hani at sakatlanacak dediydin nerede? Sen düzenci körün birisin, sözünde hiçbir doğru yok!” her şeyden haberi olan horoz, köpeğe “ Atı sakatlandı, sakatlandı ama başka yerde. Atını satıp ziyandan uğrayacağı ziyanı başkalarına yükletti. Fakat yarın katırı sakatlanacak, o nimet, ancak köpeklere nasip olacak” dedi. O haris adam, hemencecik katırı da sattı, dertten de kurtuldu, ziyandan da. Üçüncü günü köpek, horoza dedi ki: “ Ey beyliği davulla dümbelekle ilan edilen yalancılar beyi hani nerede vaadin?” Horoz, “ Acele katırı da sattı. Fakat yarın kölesi ölecek. Ölünce de akrabası, yoksullara köpeklere ekmekler dağıtacaklar” dedi. Adam, bunu duyunca köleyi de satıp ziyandan kurtuldu, yüzü parladı, neşelendi. Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum. Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerde kendimi kurtardım demekteydi. Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “ Ey tek, çift atıp duran hilekâr ve yalancı horoz! Yalanın düzeni niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.

Horoz dedi ki: “ Hâşâ ne ben yalan söylerim, ne benim cimsimden olan öbür horozlar.
Biz yalandan yummuş, arınmışız! Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz.

Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi

Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan bir öküz kesecek. Yarın adam ölünce sana epeyce yemek düşecek. Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler. Yoksullara, köpeklere bir hayli öküz eti, koca koca ekmekler dağıtılacak.

Bunları duyunca ateşlenip koşa, koşa Musa Kelimullah’ın kapısına dayandı. Korkudan kapısının toprağına yüz sürmekte, ey Kelim, feryadıma yetiş demekteydi. Musa, “ Yürü yüzünü yerlere döşe de kurtul. Mademki usta oldun, kuyudan sıçra çık! Hadi Müslümanlara ziyan ver, keseni, dağarcığını iki kat doldur. Ben sana aynada görünen bu kaza ve kaderi kerpiçte gördüm.

Akıllı kişiye, sonda görülecek şey önceden görünür, gönlüne doğar; bilgisiz kişiye sonunda!” dedi. Adam tekrar feryat edip dedi ki. “ Ey iyi ahlaklı lütfet. Başıma kakma yüzüme vurma. Ben iyiliğe layık bir adam değilim, ancak öyle hareket edebilirdim, ettim de. Sen benim liyakatsizliğime iyi bir karşılık ver, lütfet.”

Musa “ Oğul, yaydan bir ok fırladı mı, geri gelmesi adet değildir ki. Fakat bir iyilikte bulunmak isterim; ölüm zamanı imansız kalmayasın, imanlı ölesin, imanı yoldaş edindin mi dirisin, imanla gittin mi ebedisin” dedi. Tam bu sırada adamın hali değişti gönlü bulandı, leğen getirdiler. Bu yemekten meydana gelen gönül bulantısı değil, ölüm alameti a ham bedbaht. Dört kişi alıp evine kadar götürdüler. Adamcağızın ayakları birbirine dolaşıyordu.

Musa, o seher vakti duaya başladı: “ Yarabbi, sen onun imanını alma. Padişahlıkta bulun, bağışla onu o yanılmış şaşırmış haddini bilmemiş haddinden fazla ileri gitmiş. Bu bilgi, senin harcın değil dedim ama sözümü anlamadı, başımdan savıyorum sandı.

Allah dedi ki; “ Peki, imanını bağışladım. Hatta dilersen şimdi dirilteyim de. Değil yalnız onu, hatırın için bütün ölüp gömülmüş olanları dirilteyim. Musa “ Yarabbi, bu dünya ölümlü dünyadır, sen onu o aydınlık âlemde dirilt. Bu fena dünya varlık dünyası değil. Sonunda yine ölecek değil mi dirilme de ne fayda var?

Atın eşeğin, kölenin ölümü bu ham mağrura gelecek kazayı defedecekti. Fakat o malının ziyan olmasından ve bu yüzden derde düşmesinden kaçtı, malını çoğalttı.

Çoğalttı ama kendi kanına girdi. Dervişlerin bu riya zatları neden? Çünkü cisme verilen o eziyetler, canların bekasına sebep olur. Salik, ebediliğe erişmese nasıl olur da tenini hastalıklara uğratır, helak eder?

Bir Cevap Yazın