Kişisel Web Sitesi

HELVA SATAN ÇOCUK

Bir şeyh vardı. Cömertlikle anılmıştı o yüzden de daima borçluydu. Büyüklerden on binlerce lira borç almış, âlemde ki yoksullara harç etmişti. Borçlu birde tekke kurmuş, canını da, malını da tekkesini de Allah uğruna feda etmişti. Allah, Halil’e nasıl kumu un etmişse onun da borcunu her taraftan öderdi.

Sen kafir gibi yalnız kalıba bakma! Çünkü Allah onlara karşılık olarak ebedi ve gamdan, mihnetten, kötülükten emin bir can vermiştir. Borçlu Şeyh, yıllarca bu işte bulundu, vazifesi buymuş gibi halktan borç almakta, halkça vermekteydi.

Ölüm gününde ulu bir bey olmak için ölümüne kadar bu çeşit tohumlar ekmekteydi.

Şeyhin ömrü sona erip de vücudunda ölüm alametlerini görünce. Borçlular etrafında toplandı. Şeyh, mum gibi kendi kendisine eriyip gidiyordu. Borçluların ümidi kesildi, suratları ekşidi, dertlerine dert katıldı. Şeyh “ Şu kötü şüpheye düşenlere de bak!

Tanrı’nın dört yüz dinar altını yok mu ki?” dedi.

Bu sırada dışarıdan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bağırdı.

Şeyh, hizmetçiye “git helvanın hepsini al, Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı, acı bakmasınlar” diye başıyla işaret etti. Hizmetçi, helvanın hepsini almak üzere hemen dışarı çıktı. Helvacıya “Bu helvanın hepsi kaça?” diye sordu.

Çocuk “Yarım küsur dinar” dedi. Hizmetçi “Yoo, sofilerden çok isteme. Sana yarım dinar veriyorum, artık söylenme” dedi. Helvayı bir tabağa koydurdu ve tabağı getirip Şeyhin önüne koydu. Sır sahibi Şeyhin esrarına bak! Borçlulara “Buyurun, şu mübarek helvayı helalinden bir güzelce yiyin” diye işaret etti. Tabak boşalınca, çocuk tabağını aldı. “ Ey Kamil kişi, paramı ver” dedi. Şeyh dedi ki: “Parayı nereden bulayım? Ben borçlu bir adamım, aynı zamanda da ölüyorum!”

Çocuk, derdinden tabağı yere vurdu, feryat figana başladı. Eleminden hay hayla ağlamaya koyuldu, “Keşke iki ayağım da kırılaydı, keşke külhana gideydim de bu tekkenin kapısından geçmez olaydım” diyordu. Boğazına düşkün, yemeye alışkın sofiler, köpek gönüllüdürler fakat kedi gibi yüzlerini yıkarlar, temiz görünürler.

Çocuğun feryadından hırlı, hırsız birçok kişi başına toplandı. Çocuk “Ey kötü Şeyh, beni ustam muhakkak öldürür. Eğer yanına eli boş gidersem beni keser, buna razı mısın?” diyordu. Borçlular inkâra düşüp Şeyhe yüz çevirerek “ Bu ne oyun ki?” Bizim malımızı yedin, Borçlu gidiyorsun. Böyle olduğu halde neden başka bir zulümde daha bulundun?” diyorlardı.

Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı. Şeyhe gelince gözlerini yummuş, ona hiç bakmıyordu. Bu cefaya bu aykırı işe aldırış etmemekteydi. Ay gibi yüzünü yorganın içine çekmişti. Ezelle hoş, ecelle sevinçli… Havas ve avamın kınamasından, dedikodusundan el ayak çekmiş! Can, bir adamın yüzüne gülerse ona halkın ekşi suratlı oluşundan ne zarar. Can birisini öperse felekten ve feleğin hışmından gam yer mi?

Çocuğun parası, orada bulunanlar tarafından eşit olarak takdim edilseydi herkese birkaç akça düşerdi, çocuk da parasını alırdı. Fakat Şeyhin himmeti bu cömertliği de bağladı. Bu suretle kimse çocuğa bir şey vermedi. Pirlerin kuvveti, bundan da fazladır.

İkindi vakti oldu. Hizmetçi, Hatem gibi cömert birisinin verdiği bir tabak altını getirdi.

Mal sahibi halli bir kişi, Şeyhin halini biliyordu, ona hediye göndermişti. Tabağın bir köşesinde dört yüz dinar vardı, bir tarafında da kâğıda sarılı yarım dinar.

Hizmetçi gelip Şeyhi ağırladı, o misli bulunmaz Şeyhin önüne o tabağı koydu. Tabağın üstünden örtü kaldırılınca halk Şeyhin kerametini gördü. Hepsinden de feryat yüceldi:

“ Ey Şeyhlerin de, şahların da başı, bu neydi?” Bu ne sır, bu ne sultanlık? Ey sır sahiplerinin efendisi! Biz bilemedik affet; saçma sapan, uluorta hayli söylendik. 

 Şeyh “ Bütün o sözleri size helal ettim. Bunun sırrı şuydu, ben Allah’tan bunu diledim. Allah da bana doğru yolu gösterdi. O, dinar gerçi az bir paraydı. Fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı. Helva satan çocuk ağlamasaydı rahmet denizi coşmazdı” dedi.

 

Bir Cevap Yazın