Kişisel Web Sitesi

BİR TAS ÇORBA KARŞILIĞINDA

Büyük erenlerden Cüneyd-i Bağdadi ölünce, onun postuna Muhammed Hariri oturmuştur. Muhammed Hariri bir yıl Mekke’de, Kâbe’de de kalmış, çoğu zamanlar hiç iftar etmeden oruç tutmuş, hiç uyumadan geceleri ibadet ederek geçirmiş, çoğu kere yorgun düştüğü halde sırtını duvara, ayaklarını ileriye uzatma ihtiyacını bile duymamış, seçkin Allah erenlerinden biridir. Ömrünün altmış yılı bu şekilde geçen Muhammed Hariri, evliyalıkta kutupluk makamına yükselmiştir. İşte bu Allah dostuna, yakınlarından biri bir gün başından geçen ilginç bir hadiseyi anlatmasını rica eder, o da şu olayı nakleder:
Bir gün tekkede otururken yalın ayak, başıkabak, saçları darmadağın solgun ve üzgün yüzlü, genç bir fakir çıkageldi. Abdestini aldı, iki rekât namaz kıldıktan sonra, ceketiyle başını örterek uykuya daldı. Akşam ezanı okununca, yeniden abdestini alarak, bizimle birlikte namazını kıldı.
Tesadüf bu ya, o gece bizi Bağdat valisi yemeğe davet etmişti. Ben ve diğer dervişler sohbet toplantısı yapacaktık. Davete giderken fakiri de çağırdım. Böyle bir davete ihtiyacı olmadığını fakat kendisine bir kâse sıcak çorba verirsem, çok makbule geçeceğini ifade etti. Kendi kendime, “Adam koskoca davete gelmiyor da, benden bir kâse sıcak çorba istiyor, çattık.” diye düşünerek, çekip gittim. Çorba da vermedim.
Davetten dönüp tekkeye geldiğimde, genci bir köşede büzülmüş uyurken gördüm. Ben de yatağıma uzanıp, uykuya daldım. O gece bir rüya gördüm. Rüyada Peygamberimiz (sav), sağında Hz. İbrahim (a.s), solunda Hz. Musa (a.s) arkasında da yüz yirmi dört bin peygamber yer almışlar, karşısında duruyorlar. Hepsinin yüzleri ayın on dördü gibi parlamakta ve etrafı nurdan bir ışık halesi sarmaktadır. Sevinç içinde, sevgili Peygamberimizin elini öpmek için huzuruna koştum fakat bana yüz çevirdi. Aynı hareketi üç defa yaptım. Bir türlü elini vermiyordu, her seferinde benden yüzünü gizliyordu. Acaba sebebi neydi? Neden bana elini vermiyordu? Büyük bir üzüntüye düştüm. İçim içime sığmıyordu. Sebebini öğrenmeli ve hatamı düzeltmeliydim.
Dayanamayıp sordum; “Ey Allah’ın elçisi! Neden benden yüzünü çeviriyorsun? Sana karşı ne gibi bir kusur işledim?” Sevgili Peygamberimiz (sav) yüzünü bana döndü. Öfkesinden yüzü kırmızı, yakut gibi kızarmıştı. Dedi ki: Ey Muhammed! Bu gece büyük bir kusur işledin. Fakirlerimizden biri, senden bir kâse sıcak çorba istedi de vermedin. Üstelik de, aç bırakarak valinin davetine gittin. Hangi yüzle sana bakabilirim, söyler misin?”
Sabah olup uyandığımda, her tarafımı korku kaplamış, tir tir titriyordum. Gerçekten büyük bir suç işlemiştim. Gözlerimle hemen genci aradım. Fakat yoktu. Hızla tekkeden çıkarak yola düştüm. Baktım ki genç gidiyordu. “Ey genç, Allah aşkına bir dakika dur!” diye seslendim. Durdu. “Şimdi sana çorba getiriyorum!” deyince, gülümseyen nazarlarla beni süzdü ve ardından da, “Üstadım!” dedi. “Senden bir lokma ekmek, bir kâse sıcak çorba alabilmek için yüz yirmi dört bin peygamberin aracılığına ihtiyaç var. Herkes bunları nereden bulsun?” Bunları söyledikten sonra da, gözlerden kaybolup gitti. Dona kaldım.

Bir Cevap Yazın