Kişisel Web Sitesi

KOLOMB GÜNÜ

Amerika kıtasına çıkan ilk Avrupalı göçmenler Kızılderililerin topraklarına nasıl kondu? Kızılderililer nasıl insanlardı? 
Aynı zulüm; Kızılderililere ve siyah derililere de yapıldı.
Zaten insanları siyah derili Kızılderili ve beyaz diye ayıran ilk onlar oldu. 
Daha önce sadece iyi ve kötü insanlar vardı.

DOĞAR DOĞMAZ AĞZI KAPANAN ÇOCUKLAR

Amerika Kıt’asında Ekim ayının ikinci Pazartesi günü “Kolomb Günü”dür. Şenliklerle, şölenlerle kutlanır. Bazı ülkelerde de milyonlar çılgınca eğlenir.

Peki, kutlanan ne?

1492 yılında Cenova’lı kâşif Kristof Kolomb’un Nina, Pinta ve Santa Maria gemileri Amerika kıyılarına yanaştığında onları Arawak Kızılderilileri karşıladı.

Kızılderililerin inancında Tanrılar sakallıydı ve denizden geleceklerdi. Sakallı istilacıları görünce onları doğaüstü sandılar. Yüzerek selamladılar. Mısır, patates ikram ettiler. Atları, iş hayvanları, demir silahları yoktu. Ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı. İşte o altınlar sonları oldu.

Kolomb, Kızılderililerle ilgili ilk izlenimlerini İspanya Kraliçesine şöyle yazmıştı:

“Bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerinizin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; gerçi çırılçıplak dolaşıyorlar ama davranışları terbiyeli ve övgüye değer.”

Seyir defterine de şunları da eklemişti:
“Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli oluyordu. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar.

Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok… Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar.”

Bir de not düşüyordu:
“Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım.”

Ardından katliam başladı. Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktı. Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar. Kadınlara tecavüz ettiler. Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler.

Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler.
Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden bütün kabileler, yüz binlerce insan yok edildi.

Ardından akın akın geldiler. Tüm Amerika Kıt’asını cehenneme çevirdiler. Katliamlara papazlar da katıldı. Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili Şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı.

Kolomb Amerika’ya vardığında dünya nüfusunun 5’te biri Kızılderili idi.
Sayıları 70 milyonu geçiyordu. 1492’den bugüne sadece 2 milyon kaldılar.

Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların bu katliamı kitaplara şöyle yansıdı:

“İspanyollar istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyordu. Aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı. İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu. Bir gün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye çocukların kafasını kestiler.” 
Bartolome de Las Casas

“Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler bebeklerini nehirde boğuyorlardı… Böylece erkekler madenlerde, kadınlar ağır çalışma içinde ve çocuklar da süt bulamadıkları için ölüyordu. Bu kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı. İnsanlığa o kadar yabancı olan tüm bunları kendi gözlerimle gördüm ve şimdi bile yazarken ürperiyorum.”
Bartolome de Las Casas

“Tanrının hususi takdiriyle savaştan kaçan Kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi.” 
Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk Valisi, John Wintrop

“Kızılderilileri yakıyorduk. Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi. Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrıya şükranlarımızı sunarız.”
Plymouth Kolonisi’nin Valisi, William Bradford

“Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili’ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde fakir Kızılderililere taşıtan birçok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekte birdi. “
Cieaze de Leo

“Kızılderililer, altını yoksa çocuklarını satarlardı. Eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra halinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu.”
Papaz Motolinia

“Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.”
Bartolome de Las Casas

“Askerler pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı. Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.” 
David de Vries

Kızılderili kadınları çocukları doğduğunda, elleriyle onların ağzını kapatırlar.
Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden aynı hareketi tekrarlarlar. 
Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderili’nin aldığı ilk derstir.
Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demektir.
Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demektir.

“Kolomb Günü” nü kutlamalarında şenlikler, şölenler yapılıyor. Milyonlar çılgınca eğleniyor.
Kolomb’tan bu güne 500 yıldan fazla bir zaman geçti.70 milyondan fazla insan katledildi. Bir kültür yok edildi.
Beyaz adamın bu eğlencesi(!), Kızılderililerin sonu oldu.

Bir Cevap Yazın