Şubat, 2013
MUSA (A.S.) VE HAYVANLARIN DİLLERİ
Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “ Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum. Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım çünkü âdemoğullarının bütün sözleri, suya ekmeğe şana şerefe ait. Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!” Musa “ Hadi efendim, hadi vazgeç bu hevesten bunun […]
SALMIYORLAR!
Bir bey hamama gitme lüzumunu duydu. Seher vakti, kölesine “ Sungur, uyan başını kaldır. Hamam tasını, peştamalı, havluyu, kili al da hamama gidelim haydi” diye seslendi. Sungur hamam tasıyla iyi bir peştamal ve havlu aldı. Beraberce yola düştüler. Yolda bir mescit vardı. Ezanda okunmaktaydı. Sungur ezan sesini duydu. Namaza pek düşkündü. Dedi ki. “ Ey […]
LOKMAN’IN SABRI
Lokman, tertemiz Davut’un yanına gitmiş, onun demir halkalar yapmakta olduğunu görmüştü. O yüce padişah demir halkalar yapıyor, halkaları birbirine takıyordu. Lokman silah yapma sanatını pek görmemişti. Şaşırıp kaldı, vesveseleri arttı. Bu nedir acaba, şunu bir sorsam, bu kat, kat halkalarla ne yapıyorsun desem, dedi. Sonra yine kendi kendisine dedi ki. “ Dur hele sabır daha […]
DAĞDA HALVET EDEN DERVİŞİN HİKÂYESİ
Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi. Allah şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de. Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak öyle kolay gelir O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı. O derviş, meyvelerle gıdalanır, başka […]
VEHİMLE HASTA EDİLEN HOCA
Bir mektebin talebesi, hocalarından bıkmışlar, çalışıp çabalamadan usanmışlardı. Ne yapıp yaparak bir iş becermek, bu suretle de hocayı derde düşürmek için birbirleriyle görüşüp danıştılar. “ Hoca hiç hastalanmıyor ki birkaç günceğiz olsun mektebe gelmesin de rahat kalalım. Bir hapisten bu darlıktan, bu çalışıp çabalamadan kurtulalım. Mermer kaya gibi yerinde durup duruyor” dediler. İçlerinden birisi, en […]
TEMBELİN DİLEĞİ
Davut Peygamber zamanında birisi, her akıllı ve ahmak adamın yanında, daima şöyle dua edip dururdu. “ Yarabbi, bana zahmetsiz, eziyetsiz bir rızk, bir servet ver. Beni tembel, hor, hakir, ağır ve miskin yaratan sensin. Zayıf ve sırtı yaralı eşeklere, atlarla katırlara yüklenen yük yüklenemez ki. Yarabbi, mademki beni tembel yarattın, rızkımı da tembelliğime bakarak ben […]
KARANLIKTAKİ FİL
Hintliler karanlık bir ahıra bir fil getirip halka göstermek istediler. Hayvanı görmek için o kapkaranlık yere bir hayli adam toplandı. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkânı yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar. Birisin eline kulağı geçti, “ Fil bir oluğa benzer” dedi. Başka birisinin eline ayağı […]
KUYRUK PARÇASI VE KEDİ
Aşağılık bir adam, bir kuyruk parçası buldu. Her sabah bıyıklarını onunla yağlar, devlet sahiplerinin yanına varıp “Evde yağlı yemek yedim” der. Sözünün doğruluğunu ispat için de, bıyıklarıma bakın gibilerden eliyle bıyıklarını sıvazlarlar. “ İşte sözümün doğruluğuna şahit, bıyıklarım, yağlı, yağlı şeyler yediğime delil” demek isterdi. Karnı ise sessiz, sedasız “ Allah, yalancıların düzenini kurutsun! Senin […]
KENDİNİ BİLMEZLİĞİN SONU
Bir çakal boyacı küpüne düştü, orada bir müddet kaldı. Sonra postu boyanmış olarak çıkıp “Ben illiydin tavusuyum, demeye başladı. Postu boyanmış pek güzel parlamış, güneş de o renklere vurmuştu. Çakal, kendini yeşil, kızıl, pembe ve sarı renklerde görüp o çeşitli renklerle öbür çakallara göründü. Hepsi de “A çakalcık, bu ne hal? Fazlasıyla neşelere dalmışsın, pek […]
KÖYLÜNÜN FENDİ
Eskiden bir şehirliyle, köylünün tanışıklığı vardı. Köylü şehre geldikçe şehirlinin mahallesine çadır kurar, evine kurulup otururdu. İki ay, üç ay ona konuk olur, dükkânına geçer oturur, sofrasına çökerdi. Şehirli köylünün ne ihtiyacı varsa bedavaya yerine getirir, düzer koşardı. Köylü bir gün yüzünü şehirliye döndü de dedi ki: “A efendimi sen hiç köye gelmez, hiç seyre […]