İBLİSTEN DOST OLUR MU?
Rivayet ederler: Muaviye köşkünde bir bucakta uyumuştu. Köşkün kapısı içerden kilitliydi çünkü Muaviye halkın gelip gitmesinden yorulmuştu. Ansızın birisi onu uyandırdı. Muaviye gözünü açınca adam gözden sır oldu. Kendi kendisine “ Köşke kimse giremez. Bu küstahlıkta, bu cürette bulunan kim acaba?” Dedi. Etrafı dolaştı, gizlenen adamdan bir iz bulmak için her tarafı araştırdı. Kapı ardında birisini gördü. Adam kapıya sinmiş, yüzünü perde ile örtmüş, gizlenmişti.
Muaviye “Hey sen, kimsin, adın ne ?” diye sordu. Adam “ Adımı açıkça söyleyeyim, Şaki İblis” diye cevap verdi. Muaviye “ niye gayret ettin, beni niçin uyandırdın? Bana doğruyu söyle, yalan konuşma” dedi. Şeytan “ Namaz vakti geldi. Hemen mescide koşman gerek. Mustafa, mana incisini delerek “ Acele edin, ibadetleri vakti geçmeden yapın buyurdu” dedi. Muaviye “ Hayır, hayır senin böyle bir amacın olamaz. Buna imkân mı var? Hırsız, evime gizlice giriyor da “ Bekçilik ediyorum” diyor. Ben o hırsıza nasıl inanayım? Hırsız, sevabı, ecri ne bilir” dedi. Şeytan dedi ki: “ Biz, evvelce melektik. İbadet yoluna canla başla düzülmüştük. Yol saliklerine mahremdik, arş sakinlerine de hem dem, ilk sanat gönülden çıkar mı? İlk sevgi nasıl olurda unutulur?
“ Ey yol kesici, delil getirme. Beni kandırmağa yol bulamazsın, yol arama. Sen bir dolandırıcısın ben de garip bir tacirim. Getirdiğin her elbiseyi nasıl alabilirim? Kâfirlik edip pılımın, pırtımın etrafında dolaşma. Sen hiç kimsenin malına müşteri değilsin. Dolandırıcı müşteri olamaz. Müşteri gibi görünse bile bu, hileden, düzenden ibarettir. Ey halkı yakıp yandıran fitneci İblis, niçin beni uyandırdın? Doğruyu söyle. Doğru söyle de elimden kurtul. Hile, savaşımın tozunu yatıştıramaz.”
Şeytan “ Ey hayal kuran, düşüncelere dalan, doğruyu, yalanı nasıl anladın?” dedi. Muaviye “ Peygamber delillerini bildirmiş, kalpla, sağlamı anlamak için mihenk vermiş; “ Yalan kalplerde şüphe uyandırır, doğru ise emniyet ve neşe verir “ Demiştir.
“ Ey Muaviye, ben seni şunun için uyandırdım: Eğer namaz vakti geçseydi, bu cihan, sana nursuz, kapkaranlık kesilecekti. Bu ziyandan bu dertten dolayı ağlayacak, gözlerinden adeta kâselerle yaş dökecektin. Gönlüne dert düşecek ah ve figana başlayacaktın, o teessüf, o figan, o niyaz, yüzlerce zikirden, namazdan üstün olacaktı. Böyle bir ah, hicapları yakmasın diye korktum da seni, onun için uyandırdım. İstedim ki öyle bir ah etmeyesin, bu suretle de o yola sahip olmayasın. Ben hasetçiyim, işte böyle bir hasette bulundum. Düşmanım; işim, gücüm, hile ve kinden ibarettir” Muaviye, bunun üzerine “ İşte şimdi doğruyu söyledin, senden de bu beklenir, layığın budur.
ADAM İLE AYININ DOSTLUĞU HEPSİ İHTİYARLIKTAN