DAĞDA HALVET EDEN DERVİŞİN HİKÂYESİ
Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi. Allah şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de. Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak öyle kolay gelir O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı. O derviş, meyvelerle gıdalanır, başka hiçbir şey yemezdi. Allah’a “ Yarabbi seninle ahdim olsun. Bu ağaçlardan meyve toplamayayım. Rüzgârlarla yere düşen meyvelerden başka hiçbir meyve yemeyeyim, elimi hiçbir dala uzatmayayım.” Dedi. Bir müddet nezrine vefa etti, o yoksul, açlıktan zayıf, perişan bir hale geldi, harekete bile mecali kalmadı. Derviş tam beş gün armut ağacını silkmedi, fakat açlık ateşi de sabrını tüketmekteydi. Bir dalda birkaç armut gördü. Fakat yine sabredip kendisini çekti. Bu sırada bir rüzgâr geldi, dalı eğdi. Dervişin nefsi, onları yemeye yeltendi. Galebe de etti. Açlık, zayıflık, bir yandan da takdir, zahidi nezrine vefadan alıkoydu. Ahdini bir yana bıraktı, daldaki armudu kopardı yedi. Fakat hemencecik Allah azabı erişti, gözünü açtı kulağını çekti. Yirmi tane yahut daha fazla hırsız, oraya gelip konmuştu. Çaldıkları şeyleri aralarında pay ediyorlardı. Birisi Vali’ye haber vermişti. Derhal Vali’nin adamları oraya gelip hepsini yakaladılar. Vali hiddete gelip cellâda “ Bunların ellerini, ayaklarını kes” Dedi. Cellât, oracıkta hepsinin sol ayaklarıyla sağ ellerini kesmeye başladı. Bir gürültüdür koptu. O arada zahidin eli de yanlışlıkla kesildi. Cellât, ayağını kesmek üzereyken, rütbesi pek büyük bir atlı gelip yetişti, cellâda “ Behey köpek kendine gel, bu, filan Şeyhtir, Allah abdalıdır. Neden onun elini kestin ?” diye bağırdı. Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yaklaştı Vali’ye hali anlattı. Vali yalınayak geldi. Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe. Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helal eyle. Beni bağışla demeye başladı. Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum. Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleDAĞDA HALVET EDEN DERVİŞİN HİKÂYESİ Dağlarda oturan bir derviş vardı. Yalnızlık, onun arkadaşı ve nedimiydi. Allah şarabını içmiş olduğundan erkeklerin sözlerinden de usanmıştı, kadınların sözlerinden de. Bize bir yerde oturup yerleşmek nasıl kolay geliyorsa bazı kimselere de bir yerden bir yere gezip durmak öyle kolay gelir O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı. O derviş, meyvelerle gıdalanır, başka hiçbir şey yemezdi. Allah’a “ Yarabbi seninle ahdim olsun. Bu ağaçlardan meyve toplamayayım. Rüzgârlarla yere düşen meyvelerden başka hiçbir meyve yemeyeyim, elimi hiçbir dala uzatmayayım.” Dedi. Bir müddet nezrine vefa etti, o yoksul, açlıktan zayıf, perişan bir hale geldi, harekete bile mecali kalmadı. Derviş tam beş gün armut ağacını silkmedi, fakat açlık ateşi de sabrını tüketmekteydi. Bir dalda birkaç armut gördü. Fakat yine sabredip kendisini çekti. Bu sırada bir rüzgâr geldi, dalı eğdi. Dervişin nefsi, onları yemeye yeltendi. Galebe de etti. Açlık, zayıflık, bir yandan da takdir, zahidi nezrine vefadan alıkoydu. Ahdini bir yana bıraktı, daldaki armudu kopardı yedi. Fakat hemencecik Allah azabı erişti, gözünü açtı kulağını çekti. Yirmi tane yahut daha fazla hırsız, oraya gelip konmuştu. Çaldıkları şeyleri aralarında pay ediyorlardı. Birisi Vali’ye haber vermişti. Derhal Vali’nin adamları oraya gelip hepsini yakaladılar. Vali hiddete gelip cellâda “ Bunların ellerini, ayaklarını kes” Dedi. Cellât, oracıkta hepsinin sol ayaklarıyla sağ ellerini kesmeye başladı. Bir gürültüdür koptu. O arada zahidin eli de yanlışlıkla kesildi. Cellât, ayağını kesmek üzereyken, rütbesi pek büyük bir atlı gelip yetişti, cellâda “ Behey köpek kendine gel, bu, filan Şeyhtir, Allah abdalıdır. Neden onun elini kestin ?” diye bağırdı. Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yaklaştı Vali’ye hali anlattı. Vali yalınayak geldi. Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe. Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helal eyle. Beni bağışla demeye başladı. Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum. Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim( yeminim) sağ elimi kestirdi! Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi. Ey Vali! Sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! Bu bana kısmetmiş! Sana helal ettim. Adı halk arasında “ Şeyh-i Akta- eli kesik şeyh” kaldı. Halk onu bu adla tanıdı. Onu birisi ottan, çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü. Şeyh ona “ Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin? Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince, Şeyh gülümsedi de dedi ki: “ Öyleyse gel fakat ey ulu kişi, bunu gizle. Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye ne de bir aşağılık kişiye, hiç ama hiç kimseye söyleme! Bundan sonra bir bölük halk onu iki elle zembili örerken penceresinden gördüler. Şeyh “ Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi. Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular. O demek ki yolunda yalancıydı ki Allah, onu bu, halk arasında rüsva etti dediler. Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem. Ben de şu kerameti aşikâr ettim. İş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim. Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar. Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim. ti de benim( yeminim) sağ elimi kestirdi! Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi. Ey Vali! Sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun ayağımız da, beynimiz de, derimiz de! Bu bana kısmetmiş! Sana helal ettim. Adı halk arasında “ Şeyh-i Akta- eli kesik şeyh” kaldı. Halk onu bu adla tanıdı. Onu birisi ottan, çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü. Şeyh ona “ Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin? Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince, Şeyh gülümsedi de dedi ki: “ Öyleyse gel fakat ey ulu kişi, bunu gizle. Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye ne de bir aşağılık kişiye, hiç ama hiç kimseye söyleme! Bundan sonra bir bölük halk onu iki elle zembili örerken penceresinden gördüler. Şeyh “ Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi. Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular. O demek ki yolunda yalancıydı ki Allah, onu bu, halk arasında rüsva etti dediler. Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem. Ben de şu kerameti aşikâr ettim. İş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim. Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar. Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
VEHİMLE HASTA EDİLEN HOCA LOKMAN’IN SABRI