RUMLARLA KOMŞULUĞU SEÇEN VELİ
Ebûl Vefa Hazretlerinin ayrıldığı gün zindancı bir hoş olur. Bu küflü dehlize böylesi bir bilge gelmemiştir ve bundan böyle zor gelir. Hapiste geçirdiği günler Ebûl Vefa Hazretleri’ne çok tesir eder. İstanbul’da Rumların çok olduğu bir semte (Vefa’ya) dergâhını kurar ve bu insanlara kapılarını açar. Bıkıp usanmadan hakkı tebliğ eder. Gülene de anlatır, sövene de. Kimi dergâha ram olur, kimi aleyhinde konuşur. Mübarek güler yüzlü ve nüktedandır. En çetrefil meseleleri basite indirger ve maharetle nakşeder zihinlere.
Ebûl Vefa’nın Fatih’e karşı hususi bir sevgisi vardır. Onu bir kere bile görmez ama geceler boyu dua eder. Genç Sultan’ı güçlü tasarrufu ile kuşatır ve ona manevi zırh olur. Fatih bu himmeti iliklerine kadar hisseder. Rüyalarını nur yüzlü veli süsler. Günün birinde dayanamaz, dergâhın kapısını tıkırdatır. Ancak Ebûl Vefa Hazretleri ‘Hayır!’ der, ‘Görüşmesek daha iyi.’
Koca sultan yüz geri giderken mübarek hıçkırmaktadır. Bir hüzündür çöker mekâna. Talebeleri muammayı çözemezler. Sıradan Rumların bile kıymet verilip, buyur edildiği bir tekkenin kapısı cihan padişahına neden açılmaz? Nitekim içlerinden biri dayanamaz. ‘Bağışlayın ama efendim’ der, ‘Hem hünkârı üzdünüz, hem kendiniz üzüldünüz. Bunun bir hikmeti olsa gerek?’
Mübarek ‘Doğru söylüyorsun.’ der, ‘Ama aramızdaki muhabbet vazifelerimizi unutturacak kadar fazla. Eğer o, sohbetin tadını alırsa sarayda duramaz, sultanlık çelik çomak oyunu gibi basit gelir gözüne. Korkarım tacı tahtı bırakır, dervişliğe kalkışır.’ (Hatırlayacaksınız Fatih’in dervişliğe olan meylini ilk keşfeden ve yüz vermeyen Akşemseddin’dir.)
Ebul Vefa Hazretleri bulunduğu semtte çok sevilir. Mahalle halkı muhteremin naaşına sahip çıkar dahası güzel bir cami ile adını yaşatırlar. İşte bu gün bile; Unkapanı, Süleymaniye, Fatih arasında kalan bölge onun adıyla tanınır. Esnaf ona Fatiha okumadan dükkanını açmaz, çocuklar okula giderken bir an durur duasını eder ve yoluna devam ederler.
ZİNDANI AYDINLATAN NUR DELİNEN KIRBALAR