Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the gotmls domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/niyazikaptan.com.tr/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114

Notice: Function _load_textdomain_just_in_time was called incorrectly. Translation loading for the wp-pagenavi domain was triggered too early. This is usually an indicator for some code in the plugin or theme running too early. Translations should be loaded at the init action or later. Please see Debugging in WordPress for more information. (This message was added in version 6.7.0.) in /var/www/vhosts/niyazikaptan.com.tr/public_html/wp-includes/functions.php on line 6114
HER KADININ İÇİNDE KÜÇÜK BİR KIZ SAKLI | Niyazi KAPTAN

Kişisel Web Sitesi

HER KADININ İÇİNDE KÜÇÜK BİR KIZ SAKLI

Erkeklerin kadınları biraz olsun anlayabilmeleri çok önemli. Bir kadını mutlu etmenin sandıkları kadar zor olmadığını görecekler.

Bülent, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, o görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Yüzü de sağlıklı görünüyordu. Sapasağlam adam, gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir diye düşündü. Alaycı bir ses tonuyla, “Ekmek parası mı istiyorsun?” diye sordu.”Hayır, çikolata parası lazım!” diye yanıtladı adam.

Bülent adamın ciddi mi konuştuğunu, yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.”Bugün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?” dedi. “Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm” dedi adam.

Bülent o akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı. “Söyledikleri gerçek mi acaba” diye düşündü.
– Cebinde çikolata alacak para yok mu şimdi?
Adam ceplerini boşalttı, nüfus cüzdanından başka şey çıkmadı.
– Ben dilenci değilim. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Bugün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, bulamadım.
– Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?
– Hem de çok seviyorum. Otuz yılımı aydınlattı o benim.
-Aşk, hem de otuz yıl süren aşk. Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa.
– Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.
– Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Anlattıklarına bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin. Ben de altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Evimiz, arabamız, işimiz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun.
– Hayır benim her şeyim var. Karım her şeyimdir. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye, her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
-Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikayet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?
-Altın tasın kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
– Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu?
-Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli olduğunu hissettiriyorum.
– Bir kadına değerli olduğu nasıl hissettirilir?
– Küçük kızı severek.
– Küçük kız mı? Hangi küçük kız?
-Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Sürprizlerden hoşlanırlar.
– Haklısın. Benim dört yaşında bir kızım var. Her akşam boynuma sarılır “Babacığım beni ne kadar seviyorsun?” diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda dönüp “Baba güzel olmuş muyum?” diye sorar durur. Güzelsin demem yetmez, “Prenses gibi olmuşsun” demeliyim illa.
– Kadınlar ömür boyu bunu duymak ister. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ona hep “bebeğim” diyorum, çok hoşuna gidiyor.
– Hiç kavga etmez misiniz siz?
-Kavga evliliğin tadı tuzu. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır.
-Benim eşim çok ciddidir. Hiç küçük kız havası yok ki onda.
-Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile içinde o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı küçük kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar.
-Bu tavsiyeni deneyeceğim. Her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim yoğun oluyor eve çok yorgun dönüyorum.
-Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. O da seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek de mutlu olamaz.
-Haklısın da, ben de bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.
-Yine para. Evet, para önemli ve gerekli ama para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabii. Ama sadece hediyeyle mutlu olmasını bekleme.

Bülent, “Seni tanıdığıma çok memnun oldum, hadi gel, eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım” dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu. Bülent de yan taraftaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı. Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Bülent hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı. Sonra eşinin önüne koydu. ” Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri” dedi. İnci kızgın kızgın “Niye “diye sordu. “Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadınının midesine gidecek” dedi çok ciddi bir ses tonuyla.

İnci şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı. “Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi hatırlamazsın sanırdım. Ama kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım.”

Bülent, “Özür dilerim seni kırdığım için” dedi ve yere diz çöktü. “Cezam neyse razıyım. Ama seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.” Bülent yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu. İnci kıkır kıkır gülmeye başladı. “Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin.”

Bülent işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde saklanan küçük kızı gördü ve bundan sonra her şey daha farklı olacak, diye düşündü.

 

Bir Cevap Yazın