DUMLUPINAR DENİZALTI GEMİSİ BATTI 81 DENİZCİ ŞEHİT
Niyazi KAPTAN
I. Dumlupınar Denizatı Gemisi; Türkiye’nin satın aldığı ve “Dumlupınar” adını verdiği ilk Denizaltı Gemisi, 1931 yılında hizmete giren İtalyan yapımı bir mayın botu idi. 1932 yılında hizmete giren bu bot, Karadeniz’deki bir tatbikattan dönerken dümeni arızalanmış ve Haydarpaşa’da bir gaz tankeriyle çarpışmıştı Taşkızak Tersanesinde onarılarak 1951 yılında hizmet dışına ayrılana kadar görevine devam etmiştir.
II. Dumlupınar Denizaltısı gemisi; 15 Temmuz 1943’te Electric Boat Company’nın Groton, Connecticut’taki tezgâhlarda inşa edilmeye başlanmış ve 23 Nisan 1944’te denize indirilmişti. Gemiye, bir balık adı olan “USS BLOWER” ismi verilmiştir. 10 Ekim 1944 yılında ilk görev yeri olan Panama’ ya giderken bir Amerikan devriye botuyla çarpışarak ilk kazasını yapmıştır. II. Dünya Savaşı sonunda, 19 Aralık 1950 tarihinde, Blumber (Çanakkale) denizaltı gemisiyle beraber Dolmabahçe Sarayı önünde Türkiye’ye Yavuz zırhlısının top atışları eşliğinde teslim edilmiştir.
04.04.1953 02:15 Tarihinde, NABOLAND isimli İsveç şilebiyle çarpışarak batmış ve 81 Denizcimiz şehit olmuştur.
III. Dumlupınar Denizaltı Gemisi; S339-TCG Dumlupınar, (İlk adı USS Caiman (SS-323)) Balao sınıfı bir denizaltıdır. Corporal, General Dynamics-Electric Boat Şirketi tarafından Groton, Connecticut’ta 24 Haziran 1943 tarihinde inşa edilmiştir. Türk Deniz Kuvvetleri tarafından S339-TCG Dumlupınar olarak yeniden adlandırılmıştır. Türk Donanması’nda 30.06.1972-23.12.1983 tarihleri arasında hizmet vermiştir.
1 Eylül 1976’da Çanakkale Boğazı girişinin Zincirbozan mevkii önlerinde, Sovyet bandıralı Sızik Vavilov gemisiyle çarpıştı. Karaya oturan Denizaltında can kaybı yaşanmadı ama havuzda bakım onarımı yapılırken çıkan yangında denizaltı ağır hasar alarak onarımı gecikmeli olarak bitirildi. 1983 yılına kadar görevine devam etti ve bu tarihte hizmetten ayrıldı. Dumlupınar adlı adaş denizaltılarının yaşadıklarından sonra Türk Deniz Kuvvetleri bir daha hiçbir denizaltısına Dumlupınar adını koymadı.
II. DUMLUPINAR DENİZALTI GEMİSİNİN BATIŞI
1 Nisan 1953
Dumlupınar ve I. İnönü Denizaltı gemisi, Ege Denizinde yapılacak NATO tatbikatı için yola çıktılar.
03.04.1953
Başarılı geçen görevden sonra yorgun fakat alınan övgülerden dolayı bir o kadar da gururlu bir şekilde Gölcük’te bulunan üslerine dönüşe geçmişlerdi
04.04.1953
Çanakkale boğazına girildi, Boğaz geçişleri çok önemli olduğundan Komutan da ( Kd. Yzb. Sabri ÇELEBİOĞLU) köprü üstündeydi. Vardiya Amiri (Ütğm. Hasan YUMUK), Seyir subayı Ütğm. Hüseyin Ünver) komutasında olmak üzere Ayrıca seyir astsubayı (Şaban MUTLU), Seyir Astsubayı (Hüseyin AKIŞ, Hüseyin İNKAYA) ve 2 adet gözcü er de bulunuyordu.
Görüş mesafesi düşük olarak Nara Burnuna 9 mil süratle yaklaşılıyordu. Ters istikametten de 21 mil süratle Oscar LORENTZON’un kaptanlığını yaptığı Naboland şilebi yaklaşmaktaydı. Aralarında yaklaşık 2 mil olmasına rağmen mesafe süratle kapanmaktaydı. Geminin ışıklarından boyutu hakkında fikir sahibiydiler. Üsteğmen Hasan YUMUK çarpışma rotasında olduklarını görüp hemen “ Sancak 15” diyerek geminin, sancak tarafına ilerleyip çarpışmaktan uzaklaşmasını ve gerekirse sahile oturmasını sağlamak istiyordu. Komutan Kd. Yzb. Sabri ÇELEBİOĞLU komutaya müdahale etmek üzere ve tam tersi olarak “ Komuta bende, İskele alabanda” emrini verdi. Şilebin önünden kaçmayı planlamıştı fakat düşündüğü olmadı, Şilebin önünden kaçamayacağını anlayan komutan bu defa da “ Makineler son yol tornistan” emrini verdi. İki gözcü er geminin baş üstünde Naboland’ın el, kol işaretleriyle dikkatini çekmeye çalışıyorlar. Köprü üstünde de Astsubay Şaban MUTLU projektörle şilebin uzaklaşmasını sağlamaya çalışıyordu. Geminin içerisinde de müsademe alarmıyla beraber tertibat alınmış durumdaydılar. Maalesef şilep 02:15 de, Dumlupınar’ın sancak baş omuzluğuna şiddetle çarptı. İlk anda Baş torpido ve Baş Batarya daireleri su altında kalarak baş tarafı ağırlaştı ve gemi çok kısa sürede sulara gömülerek battı. Köprü üstünde bulunan 8 personel çarpışmanın şiddetiyle denize saçıldılar. 2 Gözcü er Naboland’ın pervanelerine takılarak şehit oldular. Astsubay Şaban MUTLU ise çarpışmanın şiddetiyle başını çarptığından denize düşüp, boğularak şehit olmuştur.
Çarpışmayla birlikte Naboland, fosforlu can simitlerini ve kurtarma filikasını denize indirmiş, S.O.S. vererek çevredeki tüm ilgilileri bilgilendirmiştir. Denizden ilk Astsubaylar Hüseyin İNKAYA ve Hüseyin AKIŞ kurtarılmış, ardında da Komutan Sabri ÇELEBİOĞLU, Üsteğmenler Hasan YUMUK ve Hüseyin ÜNVER kurtarılmıştır.
Kaza haberini alan Çanakkale Gümrük Muhafaza Motoru derhal kaza yerine hareket etmiş, tahlisiye filikasındaki kazazedeleri alarak Çanakkale Devlet Hastanesine ulaşmalarını sağlamıştır.
Kaza haberini alan Denizaltı Filosu Komutanı Tüm Amiral Fahri KORUTÜRK, Gölcük Muhribiyle kaza yerine hareket etmiştir.
Sabah 8 civarında balıkçı motorlarının Dumlupınar’ın battı şamandırasının bulunduğu haberi gelince 10 Nolu Gümrük Motoru şamandıranın olduğu bölgeye hareket etmiştir. Denizaltı gemilerin güvertelerinde bulunan battı şamandıralarının dışında gemi ile ilgili bilgiler, içerisinde gemi ile bağlantılı bir telefon bulunur. 10 Nolu bot şamandıraya yanaşır. II. Çarkçı Selim YOLUDÜZ şamandıra üzerindeki yazıyı okur “Türk Denizaltı Gemisi T.C.G. Dumlupınar burada battı, kapağı açıp irtibat kurunuz”
Telefonu alan Selim YOLUDÜZ “Alo” “Buyurun, ben Astsubay Selami” “ Nasılsınız, Kaç kişisiniz?” “ 22 Kişiyiz, Bize ne oldu, neredeyiz?” “ Geminiz battı, Nara’ dasınız, endişelenmeyiniz. KURTARAN gemisi yola çıktı geliyor, sizi kurtaracağız.” “ Ailelerimize selam söyleyiniz, bizi kurtaracağınıza inanıyoruz. Vatan sağ olsun.”
Gümrük Motorunda bulunan Çanakkale Deniz Komutanı Zeki ARDA ve bir de er vardır. O da aşağıdakilere; metin olmalarını ve kendilerinin kurtulmaya çalışmamalarını bildirir. Bu sırada Dumlupınar ile beraber seyir halinde olan ve olayı fark etmeden giden fakat duyunca hemen geriye dönen I. İnönü Denizaltı Gemisi II. Komutanı Suat Üsteğmen de teselli edici bir konuşma yaptıktan sonra sahile giderek durum hakkında rapor verir ve geri dönerek tekrar Dumlupınar ile görüşür: “ Alo, Dumlu” “ Evet, Dumlu” “ Selami, nasılsınız?” “ Efendim hava biraz fenalaştı.” “ Morallerinizi bozmayın, o hava size 2 gün yeter. Sen arkadaşları yatır, sigara içmeyin.” “ Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara içmiyoruz. Işık ta yok, karanlıktayız.” “ İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.” “ Kullanmıyoruz zaten, birinin ışığı çok zayıfladı.” Yarım saat sonra gemiyle tekrar temas kuruldu fakat sadece Allah seslerinden ve ezan sesinden başka bir şey duyulmadı. Gemiyle bundan sonra bir daha görüşme olmadı.
Saat 11:00 gibi T.C.G. Kurtaran gemisi gelerek çalışmalara başlar. Battı şamandırasını kılavuz olarak kullanıp çelik halatını bağlayacak ve kurtarma çanıyla da 22 denizciyi kurtaracaktır. Çalışmalar esnasında battı şamandırasının kablosu kopunca bu ihtimal de ortadan kalkar. Fırtınalı havada dalgıçların çalışmaları da sonuç vermez. 3 gün süren kurtarma çalışmalarından sonuç alınamayınca 7 Nisan sabahı Milli Savunma Bakanlığı şu açıklamayı yapar: Çanakkale Nara Burnu açıklarında batan T.C.G. Dumlupınar Denizaltı Gemisi personelinin kurtarılmasından tamamen umut kesilmiştir. Bundan sonra bir tebliğ yayınlanmayacaktır.
7 Nisan 15:00 de T.C.G. Başaran Gemisinde bir tören düzenlenerek şehit denizcilerimizin anısına denize siyah bir çelenk bırakılmıştır. Törende bir konuşma yapan Denizaltı Filosu Komutanı Tüm Amiral Fahri KORUTÜRK şehitlerimize şu sözlerle veda etmiştir; “Komutanınız olarak sizlere birçok defalar emirler verdim, birçok mesajlar yolladım. Bu size son mesajımdır. Aziz isimlerinizi kalplerimize gömdük.”
Kazanın ardından çekilerek Çanakkale’ye getirilen Naboland demirlenmiş, Kaptan Oscar LORENTZON ise tutuklanmıştır. İlk duruşma 29 Nisan 1953 te başlamıştır.
Duruşmanın başlamasından sonra Hâkim Ayanoğlu tarafından Kaptan’a Lorentzon’a yöneltilen ilk soru, olayın ne şekilde geliştiği oldu. İsveçli Kaptan Oscar Lorentzon olayı şöyle anlattı: ‘O gece saat 18’de İstanbul limanından hareket ettim. Normal bir rotada seyrediyordum. Gece 01’i 8 geçe Gelibolu önlerine geldik. Gelibolu Fenerinden 0.7 mesafe ile geçtik. Boğaza girerken hava çok açıktı. Rotamız normal olarak ayarlanmıştı. 5 mil uzağımızı görüyorduk. Gelibolu’ya gelirken bir grup harp gemisine rastladık. Akıntı çok olduğu için kerterizi sık sık kontrol ediyordum. Saat iki sularında Akbaş Fenerinden geçtik. Üçüncü kaptan Karlsonn haritada her geçilen noktayı tespit ediyordu. Akbaş Fenerini bordaladıktan sonra üçüncü kaptan 250 derece ile seyre devam edilmesini bildirdi. Ben de tetkik ettim ve doğru buldum. Dümende bulunan gemici Fransonn’a bu şekilde seyre devam etmesini söyledim. Akbaştan sonra seyir hattımız 250 derece ile devam etti. Akbaş Fenerinden geçerken iskele tarafında tahminen bir mil ötemizde hafif beyaz ve yeşil olmak üzere iki ışık gördüm. Bu sırada gözcümüz de ışıkları görmüş bana haber verdi. Dürbünümü aldım, gözlemeye başladım. Bize doğru gelen vasıtanın küçük bir motor olduğunu sandım. Fakat bu vasıtanın kırmızı fenerini görmek mümkün olmuyordu. Motor sandığım bu vasıta, sür’atle bize yaklaşıyordu. Bir aralık rotamı Cenup (kuzey) tarafına değiştirmek istedim. Fakat motorun kırmızı fenerini görmeyince rotama devam ettim. İşte tam bu sırada bir denizaltı silueti ile karşılaştım. Tam iskele tarafımda idi ve mesafe çok azdı. Derhal makineye, sancağa kırmasını emrettim. Kısa kısa düdük çalıyordum. Gemicilerime verdiğim bütün emirlerim tatbik edildi. Fakat ne yazık ki 5-10 saniye sonra Naboland, denizaltının sancak kısmına çarptı. Çarpma sırasında denizaltının başından kaptan kulesine doğru uzanan meyilli kısmı müsademeye uğradı. Denizaltı müsademenin ardından battı. Bu sırada denizden feryatlar geliyordu. Hemen alarm işaretini verdim. Üçüncü kaptan kurtarma tedbirlerine başvurdu. İlk olarak Naboland’ın sancak tarafındaki kurtarma sandalını sonra da iskele tarafındaki motorlu sandalı denize indirdik. Bütün simitleri denize fırlattık. Bu sırada arama projektörleri de yakılmış arama yapıyordu. Ayrıca telsizle bütün istasyonlara müsademeyi haber verdim. Bu arada da denize düşenleri kurtarmaya başlamıştık. Saat 04’u 15 geçe Naboland’ı Çanakkale’ye demirledik. Kabahati Denizaltıda buluyorum’. Kabahati denizaltında bulmasının gerekçelerini de şu şekilde sıraladı:
- Uluslararası kurallara göre seyir yapmıyordu.
- Denizaltının ışık tertibatı eksikti.
- Beyaz ve yeşil ışıklar deniz seviyesine çok yakındı.
Savcının denizaltı uluslar arası kurallara göre hareket etmedi diyorsunuz. Ona bu kusuru herhangi bir şekilde hatırlatmak gerekmez mi? Denizcilik usullerinde böyle bir tedbir yok mudur’? Şeklinde sorduğu soruya şu cevabı verdi: Işık vaziyetine göre onu küçük bir gemi sandım. Bu gibi küçük vasıtalar her an manevra yapabilirler. İşarete lüzum görülmez. Bu cevap üzerine şu soruyu sordu. ” İşareti küçük olmasına rağmen, bir mil mesafeden görmüşsün. Çarpışmaya 15 saniye kalana kadar da hareketini değiştirmemişsin. Küçük bir motor olsa idi çiğneyip gidecek mi idin?” Kaptan bu soruya ” Sadece benim rotam doğru idi”. Şeklinde cevap verdi. Savcının bir diğer sorusu da şu oldu. ” Gelibolu ile Akbaş arasındaki mesafeyi seyir defterine yazdığınız hâlde bundan sonraki seyri niçin kaydetmediniz?” Kaptan savcının bu sorusunu da cevaplandırmadı.
Aynı gün öğlenden sonraki oturumda Hâkim, Kaptana yaptığı savunmanın tutanaklarını niçin imzalamadığını sordu. Bu soruya Kaptan “İtimat etmediğim için” cevabını verdi. Bunun üzerine Hâkim ” Türkiye’de hiçbir Hâkim başkasının ağzından çıkan sözü değiştirmez. Kaptan Türkiye’de itimada şayan Hâkimlerin olduğunu bilmelidir. Bir örnek istiyorsa memleketinin konsolosu kendisine tercümanlık edecektir” uyarısını yaptı.
İsveçli kaptanın sorgusu tamamlandıktan sonra sıra şahitlerin dinlenmesine geçildi. İlk şahit Eceabat kazasında oturduğunu söyleyen Süleyman Öztürk’tü. Öztürk, olay gecesi denizden bir gürültü duyduğunu, bir kaza olması düşüncesi ile 10 numaralı Gümrük motorunu haberdar ettiğini söyledi. İkinci şahit olarak İsmail Hakki Ural adındaki şahit dinlendi. O da Süleyman Öztürk’ün ifadesine benzer şeyler söyledi.
Şahitlerin dinlenmesinden sonra Dumlupınar Denizaltısının Süvarisi Kd. Yzb. Sabri Çelebioğlu ile İkinci Kaptan Ütğm. Hasan Yumuk’un ifadesi alındı. Çelebioğlu ifadesinde olayı şöyle anlattı: ” Randevu tatbikatından dönüyorduk. O gece yarımla bir sularında Boğazdan içeriye girdik. Vardiya subaylarına daha önce Boğaza girildiğinde bana haber vermelerini söylemiştim. Boğaza girerken kaptan köprüsüne çıktım. Nara önlerine kadar 9 mil süratle ilerledik. Nara önlerine yaklaştığımız zaman 1200 yarda ilerimizde, iki silyon ile bir tüccar gemisini gördüm. Dönüş mevkiine gelmeden denizaltının dönmesi lazımdı. Bu kumandayı verdim. Dumlupınar, sancak 15 ile dönmeye başladı. Akıntı vardı. Çok dikkatli davranıyorduk. Fakat ne kadar gariptir ki az sonra karşımızdaki gemi de iskele tarafına döndü. Mesafe daralmış, müsademe ihtimali artmıştı. Bu takdirde yapılacak iş, üzerimize gelen geminin önünden kaçmaktı. Bu maksatla iskele alabanda ettik. Döndüğümüz sırada bu gemi de sancağa döndü ve o anda çarpışma gerçekleşti. Gemi iskele tarafına yattı. Köprü üstüne sular hücum etti. Dumlupınar’ın başı suya gömüldü. Biz de denize düştük. Suyun yüzeyine çıktığım zaman Naboland şilebinin tornistan yaptığını gördüm. Şilebin pervaneleri dönüyordu. Bağırıp stop etmesini istedim. Fakat kaptan bunu yapmadı. Biz olduğumuz yerde kaldık. O gitti. Şunu belirtmek isterim ki, İsveç gemisi gelmekte olduğu rotayı takip etseydi, kaza olmayacaktı”. Bu açıklamanın ardından Savcı şu soruyu sordu: ” Farz edin ki İsveç gemisinin kaptanı uyuyordu. Size işaret vermedi. Siz ona işaret verdiniz mi? “Sancağa dönüş düdüğünü çaldık. İskeleye dönüş düdüğünü iki kere öttürdük. Fakat İsveç gemisi aldırış etmedi. Üzerimize bindirdi.” O sırada Hâkim, Yzb. Çelebioğlu’na önceden söylediklerinizle şu anda anlattıklarınız arasında fark var diye uyardı. Çelebioğlu, ” Olaydan sonra rahatsız edilmeğe başlanmıştım. O arada Savcı geldi. İstediklerini yazdı. Öyle olsun dedi. Bunlar rahatsızlık neticesidir” dedi. Bunun üzerine Mahkeme başkanı: ” Galiba burada da rahatsız oluyorsunuz” diye cevap verdi ve ekledi. ” Sizin denizaltıyı idare etme maharetiniz kadar biz de söylenen sözlerin ne anlama geldiğini anlamak kudretine sahip bulunuyoruz” dedi.
Bu arada sanık avukatlarından İhsan Yarsuvat söz alarak, Çelebioğlu’nun çelişkili ifadelerine dikkat çekerek, Onun yeri sanık mevkiidir dedi.
Çelebioğlu’nun ifadesinden sonra İkinci Kaptan Ütğm. Hasan Yumuk’un ifadesi alındı. Yumuk da ifadesinde genel olarak Çelebioğlu’nun söylediklerini tekrarladı.
Saat 9.30’da başlayan ve kısa aralıklarla saat 20’ye kadar devam eden mahkemeye herkesin yorgun düştüğü gerekçesi ile 30 Nisan saat 9.30’dan itibaren devam edilmek üzere ara verildi.
Bu duruşmada da sanıkların ifadelerinin alınmalarına devam edildi ve 13 Mayısta olay yerinde bir keşif yapılmasına karar verildi. Yapılan keşifte 6 Haziran günü tekrar bir keşif yapılmasına, bu defa Naboland kaptanı ve Dumlupınar’ın komutanının da hazır olmasına karar verildi. Yapılan keşif ve tatbikat sonucunda Kaptan Oscar LORENTZON’un hatalı olduğuna karar verildi. Avukatlar karara itiraz edip, reddi hâkim kararı istediler. Reddi hâkim kararı ise kabul edilmedi. Bu arada Dumlupınar Komutanı Yzb. ÇELEBİOĞLU’ da sanık sandalyesine oturtuldu fakat tutuklanmasına gerek duyulmadı. Duruşma 5 Eylül tarihine ertelendi.
5 Eylül 1953
Mahkeme Başkanı Ayanoğlu, Avukatların savunmalarını tamamlamalarının ardından Savcı Salim Ertem’e mütalaasını bildirmesi için söz verdi. Savcının mütalaası iki buçuk saat sürdü. Kazayı oluş anından itibaren başlayarak 4 Eylül’e gelinceye kadar geçen sürede yapılan bütün tahkikatlar ve duruşma safahatları hakkında geniş bir sunum yaptı. Savcı özetle mütalaasında şunları söylüyordu. Kaptan LORENTZON dikkatsizlik ve tedbirsizlik, nizam ve kaidelere uymamak neticesinde kazaya ve buna bağlı olarak 81 Türk denizcisinin ölümüne sebebiyet verdiğini. Hadiseden sonra kurtarma çalışmaları sırasında gösterdiği gayretlerin hafifletici sebep sayılamayacağını çünkü denizde can ve malın koruması hakkındaki kanuna göre bunu zaten yapmaya mecbur olduğunu bu bakımdan Oscar Lorentzon’un Türk Ceza Kanununun 383 son maddesine göre tecziyesine (cezalandırılmasına) ve tutukluluk halinin devamına. Hadisede sorumluluğunun olmadığı anlaşılan Sabri Çelebioğlu’nun da beraatına karar verilmesini talep etti. Savcının mütalaasında (görüş, inceleme) sora tekrar söz alan Lorentzon’un avukatı İhsan Yarsuvat mütalaasını hazırlayabilmek için 20 günlük süre talebinde bulundu. Hâkim duruşmayı 23 Eylül 1953’e erteledi. Kaza ile ilgili 23 Eylül’de yapılan duruşmada avukatlar son savunmalarını yaptılar. Artık karar aşamasına gelinmişti. Karar 3 Ekim 1953’te açıklandı. O gün Mahkeme başkanı Selahattin Ayanoğlu, kararı okudu. Karar şu şekilde son buluyordu: ” Lorentzon ve avukatlarının yersiz ve dayanaksız savunmalarının reddine. İzah olunan deliller, şahitlerin beyanları, mevcut evrakın tamamının tetkiki incelenmesi neticesinde oluşan kanata göre zanlı (maznun) Lorentzon’un tedbirsizlik, dikkatsizlik, emir ve kurallara uymamak sonucunda deniz kazasına ve 81 denizcinin ölümüne sebebiyet verdiği sabit görüldü. Hareketine uyan Türk Ceza Kanununun 383. maddenin son fırkasına göre kazanın oluş şekli itibari ile asgari had aşılmayarak bir sene müddetle ağır hapsine ve 5435 sayılı kanun göz önünde tutularak 500 (beş yüz) lira para cezası ile cezalandırılmasına. Oscar Lorentzon’un çarpışmaya müteakip denize dökülenleri toplamak, simitleri atmak, sandal ve motorları denize indirmek sureti ile denizaltı köprüsünden denize düşenlerden beşini sağ, birisini koma halinde kurtardığı. İmdat düdüklerini çalmak, telsizle kazayı haber vermek, gemisini kaza mahallinde durdurarak kazanın zararını azaltmaya çalıştığı şahitlerin şehadetleri ile sabit olduğundan aynı kanunun 413. Maddesinin ikinci fıkrası gereğince, mukadder cezanın yarıya indirilerek altı ay müddetle ağır hapis ve 250 lira para cezası ile cezalandırılmasına. Dumlupınar Denizaltısı süvarisi Sabri Çelebioğlu’nun tedbirsizlik, dikkatsizlik ve tecrübesizliği görülmediğinden, beraatına karar verilmiştir” denildi. Kararın açıklanmasından kısa süre sonra savcılık Lorentzon’un mahkûmiyetini ikmal ettiği ve kendisinin serbest bırakıldığı bilgisi, kaptanın misafir edildiği Çanakkale’deki Memleket Hastanesi’ne bildirildi. Karar İsveç’te de olumlu karşılandı. Bu kararla Türkiye ile İsveç arasında oluşan diplomatik gerginlik de azaldı. Ancak karar Lorentzon’un avukatları tarafından temyize götürüldü. Temyiz aşamasında yapılan ek soruşturmalardan sonra Yargıtay, yerel mahkemenin kararını bozdu. Yeniden yapılan incelemelerden sonra da Lorentzon’un cezası sabit kaldı. Ancak ilk mahkeme tarafından beraat ettirilen Dumlupınar Süvarisi Kd. Yzb. Sabri Çelebioğlu, burada suçlu bulunarak hapse mahkûm edildi. 20 ay Hendek Cezaevi’nde tutuklu kalarak cezasını tamamladı.
Dava bitmiş, hâkim kararını vermişti. Ancak Dumlupınar’ın yaptığı kaza ile ilgili tartışmalar bir süre daha devam etti. Örneğin 25 Haziran 1956 tarihli Dünya gazetesinde Behçet Cemal imzası ile Dumlupınar’la ilgili bir yazı yayımlanır. Bu yazısında Behçet Cemal, Dumlupınar’ın Naboland’ı sancağında gördüğünü ve uluslararası denizcilik kurallarına göre yol vermesi gerekenin Dumlupınar olduğunu belirtti. Dumlupınar’ın köprü üstündeki vardiya subayının da durumu doğru olarak gördüğünü ve İsveç Şilebini sancağa alarak yolundan çekilmeye başladığını fakat tam bu sırada Dumlupınar komutanının duruma müdahale ederek aksi manevra emrini verdiğini, bu yüzden de kazada Dumlupınar’ın Komutanı Sabrı Çelebioğlu’nun hatalı olduğunu ifade eder. Cemal’ın yazısına Çelebioğlu, dört madde halinde verdiği cevabında olayın bütün detayları ile tartışılması için henüz zamanın müsait olmadığını belirttikten sonra o gün verdiği kararın doğruluğunu bir kere daha tekrar etmiştir.
SONUÇ
1950 yılında Amerika’dan alınan Dumlupınar denizaltısı bir NATO tatbikatından dönerken 4 Nisan 1953’te Çanakkale Boğazı, Nara burnu yakınlarında kaza yaptı. Kazadan sonra başlatılan yoğun kurtarma çalışmalarına manevralar için İstanbul’da bulunan Amerikan 6. filosuna ait bir gemi de katkı sağladı. Ancak üç gün süren yoğun kurtarma çalışmalarına rağmen hiçbir netice elde edilemedi. 7 Nisan sabahı Millî Savunma Bakanlığı olayla ilgili yayımladığı tebliği ile gemidekilerden ümit kesildi. 16 Nisan 1953’te Dumlupınar’da ölenler çıkarılan bir kanunla (81 denizci) şehit sayıldılar.
GEMİDE BULUNANLARIN İSİMLERİ VE ÜNVANLARI
SUBAYLAR: Kurmay Albay Hakki Burak, Makine Kıdemli Yüzbaşı Naşit Öngören, Makine Yüzbaşı Affan Kayalı, Güverte Üsteğmen İsmail Türe, Makine Üsteğmen Fikret Coşkun, Güverte Teğmen Bülent Orkunt, Güverte Teğmen M. Şengün.
ASTSUBAY KIDEMLİ BAŞÇAVUŞLAR: Şevki Özsekban, Ali Tayfun, Emin Akan, Ömer Öney, Mehmet Fidan, Mehmet Denizmen, Sait Yıldırım.
ASTSUBAY BAŞÇAVUŞLAR: Ulvi Erhan, Hasan Cebeci, İhsan Yeter, Ziya Okuturlar, Fevzi Gürsan, Niyazı Başar, Sabri Güdeberk.
ASTSUBAY ÜSTÇAVUŞLAR: Cemalettin Denizkıran, Selahattin Çetindemir, Zeki Gider, Kemal Acun, Cemal Kaya, Naci Özaydin.
ASTSUBAY ÇAVUŞLAR: Bahri Sertesen, İhsan İçdemir, Selami Özben, İbrahim Altıntop, Şaban Mutlu, İhsan Coşkun, Hamdi Reis, Samim Nebioğlu, Murat Doğan, İhsan Aral, Zeki Açıkdağ, Necdet Yaman, Tuğrul Çubuk, Mehmet Ali Yılmaz.
ÇAVUŞLAR: Veysel Saygılı (Karasu), Ramazan Yurdakul (Rize).
ONBAŞILAR: Niyazi Giritli (Milas), Züğfer Ceylan (İstanbul), İbrahim İşlemeci (İstanbul), Murat Yıldırım (Trabzon), Mehmet Kızılışlık (Bodrum), Emin Süzer (Bodrum).
ERLER: Mehmet Demirel (Çanakkale). Ali Gökçü (Biga). Nurettin Alabacak (Antalya). Ömer Yalçın (Bandırma). Ali Aslan (Edremit). Ülfettin Akar (Lâpseki). Bekir Sarı (Şile). Yusuf Demir (Sürmene). Mehmet Aydın (Rize). Mustafa Özsöy (Söke). Nuri Acar (Marmaris). Hüdai Çağdan (Çorlu). Kadir Demiroğlu (Lâpseki). Fikri Ulaştırıcı (Tekirdağ). Hüseyin Sayın (Biga). Hüseyin Kayan (Bartın). Kenan Odacıoğlu (İzmir). Ahmet Günal (Lâpseki). Mustafa Taşçı (Bartın). Hasan Bozoğlu (Çanakkale). İbrahim Aksoy (Bursa). Feridun Kırcalı (İzmir). İsmail Özdemir (Ordu). Hasan Arslan (Çarşamba). Ahmet Özkaya (İnebolu). Enver Uçar (Çanakkale). Necati Kalan (Foça). Murat Suyabatmaz (İnebolu). Mehmet Demir (Giresun). Galip Yılmaz (Giresun). Hasan Kelleci (Görele)
BASINDA DUMLUPINAR
DUMLUPINAR
NABOLAND
KAZAZEDELER
S. Çelebioğlu-H.Yumuk-H. Ünver Hüseyin İNKAYA
Hasan YUMUK Sabri ÇELEBİOĞLU
Hüseyin AKIŞ Selim YOLUDÜZ
Şaban MUTLU Çarpışma anında başından yaralanarak şehit olmuştur. Ali Ulvi ERHAZAR ise batan Dumlupınar’dan çıkmayı başarmış ancak 87 metre derinlikteki yüksek basıncın etkisiyle çıkma esnasında ciğerlerinin parçalanması suretiyle şehit olmuştur.
T.C.G. ULUÇALİREİS DENİZALTI GEMİSİ K.BATARYA DAİRESİ NİYAZİ KAPTAN-NİSAN 2014 VİDEO ONU DA SEN AĞIRLA
Acıları hala yüreğimizde…Kahraman denizcilerin torunları, ejdadiyla gurur duymaktadır. Ne mutlu onlara…Niyazi kaptanımızdan da bin defa Allah razı olsun…Ve kahramanları kitabında yaşatan Arif Soysal’a da o şükranlarımızı sunuyoruz…