Kişisel Web Sitesi

AYIPLARI ÖRTEN HEKİM

Birisi hastalandı. Hekimi gidip dedi ki: Nabzımı ele al da içimdeki derdi anla. Çünkü nabızdaki damar kalbe ulaşır. Kalp görünmez kayıptır. Onun hali, nabızdan anlaşılır, çünkü nabızla ilişiği vardır. Hekim, hastanın nabzını tutup halini anladı. İyileşme ümidi hiç yoktu.

Dedi ki: Gönlün ne dilerse onu yap da bedenindeki bu eski dert gitsin. Hatırına ne gelirse yap, geri durma da sabır ve perhiz, sana eziyet vermesin. Bil ki sabır ve perhiz, bu hastalığa ziyandır, gönlüne geleni yap. Hastaya, Allah’ın dediği gibi adeta “Dilediğinizi yapın” dedi. Hasta ala dedi, haydi sen git, hayra karşı. Ben ırmak kıyısına seyre gidiyorum.

Kendisine sıhhatten bir kapı açılsın, iyileşsin diye gönlünün dilediğince ırmak kıyısında gezinip duruyordu. Su kenarında bir sofi oturmuş, elini yüzünü yıkıyor, temizken bir kat daha temiz oluyordu. Hasta sofinin kafasını görünce hülyaya kapıldı, içinden bir sille vurmak isteği coştu. Bulgur aşına tapan sofinin kellesine vurmak için elini kaldırdı.

Hekim, içinden geçeni yapmazsan o, sana dert olur dedi. Allah da “Kendinizi, elinizle, tehlikeye atmayın” buyurmuştur. Hele bir sille aşk edeyim. Bu sabır ve perhiz, bir tehlikedir. Başkaları gibi çekinme, bir iyice vur bakalım diyordu. Silleyi aşk edince sofinin kellesinden şırak diye bir ses çıktı. Sofi, hey asi kaltaban diye bağırdı. Ona iki üç yumruk vurmak, sakalını, bıyığını yolmak istedi ama vazgeçti.

Sofi dedi ki: Kafaya yenen bir sille yüzünden körcesine baş vermeye gelmez. Teslim hırkasını giyinmişim, bana sille yemek kolay gelir. Düşmanını pek arık gördü, ben de düşmanca bir yumruk vursam. Kalay gibi eriyip akıverecek. Derken padişah kısas emredecek. Zaten çadır harap, direk kırık, yıkılmaya bahane arıyor. Bu ölü herif için kılıç altına gitmek, kısasa razı olmak yazıktır dedi. Onu dövemediğinden kadıya götürmek kurdu. Çünkü kadı Allah’ın terazisidir.

Sofi kendisine sille vuran adamın yanına gidip davacı gibi eteğine yapıştı. Onu çeke çeke kadının yanına götürdü. Bu ters eşeği ya eşeğe bindir, halka göstererek ceza ver. Yahut da döverek cezalandır. Artık hangisini münasip görürsen onu yap. Senin verdiğin cezadan ölse bile ölür gider, soran bile olmaz. Kadının şer-an vurduğu sopayla birisi ölürse kadı, onu ödemez. Çünkü şeriatın emri oyuncak değildir. O, Allah vekilidir, Allah adaletinin gölgesidir. Her hak sahibiyle cezaya müstahak olanın aynasıdır o.

Kadı dedi ki: Oğul, önce tavanı durdur da ondan sonra ona hayır, şer bir resim yapayım. Vuran nerede? Vurduğu yer neresi? Yahu, bu, hastalıkla bir hayal olmuş! Şeriat dirilerle zenginler içindir. Hiç mezardaki ölülere şeriat hükümleri tatbik edilebilir mi? Yoklukla kendilerinden geçmiş olanlar, o ölülerden yüz kat daha ölüdür.

Kadı dedi ki: Ben dirilere hükmederim, mezarlıkta yatan ölülere değil. Bu görünüşte mezarda alçalmış, ölü değil ama mezarlar onun varlığında gizli. Mezarda ölüyü çok gördün, bir de ölüde mezarı gör ey kör adam. Bir mezardan üstüne bir kerpiç düşse ne yaparsın, akıllılar kalkarlar, mezardan davacı olurlar mı?

Sofi dedi ki: Peki, hiçbir suçum, günahım yokken bana bir sille vurmasını reva görüyor musun? Demek ki bir değirmen eşeği, hiçbir suçu olmayan sofiye bir sille aşk edebilir ha? Kadı, zayıf adama, az çok paran var mı? Diye sordu. Adam, dünyada yalnız altı kuruşum var deyince, peki dedi, üç kuruşunu sen harcan, üç kuruşunu da hiç laf etmeden ver bu adama ver. O da zayıf yok yoksul bir adam. Üç kuruşla kendine ekmek katık alır.

Hasta adamın gözü kadının ensesine ilişti. Baktı ki onun kellesi, sofininkinden daha hoş. Vurduğum sillenin cezası ucuz deyip vurmak için elini kaldırdı. Kadının yanına gidip kulağına bir şey söyleyecek gibi yaptı, ensesine bir hudayi sille aşk etti. Dedi ki: Altı kuruşu bölüşün ben de hırıltıdan gürültüden kurtulayım! Kadı kızınca, sofi: Hey deli. Şüphe yok ki senin hükmün adalettir, azgınlık değil. Ey din şeyhi, ey emin adam! Kendine yapılmasını istemediğin şeyi kardeşine nasıl hükmediyorsun? Bilmiyor musun ki benim için kuyu kazarsan nihayet kendin düşersin.

 

Bir Cevap Yazın